19 Ağustos 2007 Pazar

Tikko Kurucularından Büyük Önder İbrahim Kaypakkaya


1970`lerin kabaran kitle haraketlerinin icinde kasketli, yesil gözlü bir delikanliydi. Genc yasina ragmen yasadigi kosullarin ve dönemin pratigi icinde gelistirip-büyüttü düsüncelerini.

Kaypakkaya`yi ülkemizdeki burjuva ve burjuva-demokrat aydinlar özelikle “ yok “ sayar. O`nu israrla görmezlikten gelirler. Bunun tek bir nedeni vardir. O da, hic kusku yoktur ki Kaypakkaya `nin proleter devrimci cizgisidir.

Cünkü O`nun, Türk devletinin niteligini ve Kemalizm`in fasist özünü, komprador burjuvazi ve toprak agalarinin temsilcisi oldugunu, Türk devletinin Kürt ulusunu ezdigini, Kürtlerin ezilen bir ulus oldugunu ve Kürt ulusunun ayrilma hakki oldugunu net olarak ortaya koymasi; ve bunlarla birlikte , proleterya önderliginde demokratik halk devrimi ve kesintisiz olarak sosyalizm ve komünizmi hedefledigi icin, ne burjuvazinin ne de burjuvazinin etki cemberi icindeki bazi demokrat aydinlarimizin hosuna gitmistir. Öte yandan Kaypakkaya `nin düsünceleri ve cözümlemelerinin, bu kesimlerin hosuna gitmesi zaten beklenemez.

Bu gerceklerin yaninda bir baska gercek daha var ki; Kaypakkaya `nin kurdugu isci sinifinin öncü örgütü Proletarya Partisi TKP/ML `nin, sinif savasimini kesintisiz ve O`nun ortaya koydugu Marksist-Leninist-Maoist cözümlemeler isiginda dirayetle yürütmesidir. Burjuvaziyi ve onun ideolojik-siyasal cemberi icinde olanlari korkutan esas öge de budur. Cünkü, Kaypakkaya `nin düsünceleri savasima katiyen ara vermemis, yari yolda asla tökezlememistir.ve yasadigi dönemden bugüne onun düsünceleri bu cografyada en tehlikelisi olarak belirlendi. Bundandir ki Saklanmaya calisilan bir mesaledir Ibrahim KAYPAKKAYA!...

Biz bu yazida Kaypakkaya `nin hayatinin yaninda fikirleri ve ideolojik-siyasi durusunu ve yaratmis oldugu degerleri ve Kaypakkaya `yi, Kaypakkaya yapan ögeleride bir bir isliyecek ve sizlere sunacagiz.
1 Bölüm: Ailesi ve Ögrenim Yillari

Kaypakkaya ailesi, Sungurlunun Akdere köyünden. Aile bazi nedenlerden dolayi ilk önce , Akdere´den Narlik´a, daha sonrada Karakaya köyüne yerlesmis. Karakaya köyü ilk basta Corum´un Alaca ilcesine baglidir. Köylüler, köy daha yakin oldugu icin Sungurlu´ya baglanmasi icin imza toplar. Uzun ugraslardan sonra köy, Sungurlu´ya baglanir.

Ali Kaypakkaya nin dedesi Halil Aga, uzun yillar Karakaya köyünde muhtarlik yapmis. Köyün bir dönem muhtarliginida Ali KAypakkaya yapmistir.

Halil Aga iki kez evlenmis ve 8 tane oglu olmustur. Ayse ve Sultan hanimlardan olan 8 cocuktan birisi de Ibrahim Kaypakkaya´nin dedesi Ibrahim beydir. Elif Hanim ile evlenen Ibrahim beyin, Ali ve Hanim isminde iki cocugu olur. Aile genis toprak sahibi oldugu icin ekonomik durumu iyi yani varsildir. 12 yasindayken babasi Ibrahim beyi kaybeden Ali bey, 15-16 yasindayken Döndü adli teyzesinin kizi Medya ile evlenir. Yaklasik 8 yillik bir evlilikten sonra Ali bey ile Medya hanimin 1948 yilinda bir oglu olur. Resmi kayitlara göre Ibrahim Kaypakkaya´nin dogum yili 1949 dur. Ali bey dogan cocuga ölmüs babasi Ibrahim beyin anisina Ibrahim adini koyar.

Kisa bir süre sonra bazi sorunlarindan dolayi annesi ve babasi ayrilir. Bu sirada Ibrahim Kaypakkaya 3 yasindadir.

Köyde, "Al yanaklı", "Elma gibi kırmızı yanaklı" diye tanınir.

İbo'nun sevdiği ve çok söylediği türkü ise "Burçak Tarlası" türküsüdür.



Ilkokul Eğitimi

İbrahim, ilkokul eğitimine başladığı güne kadar çocukluğunu köyünde her köylü çocuğu gibi Tarlaya gider, ot biçer, hayvanlarını otlatarak geçirir.

Ali Kaypakkaya, İbrahim, okula gitme çağına geldiğinde, Karakaya köyünde okul olmadığı için ilköğretim eğitimini yapması amacıyla yakın akrabalarının yanına gönderir. Bu nedenle İbrahim Kaypakkaya, ilköğretimini değişik köy okullarında okur.

Ve 27 Mayıs 1960 devrimi olduğu zaman İbrahim Kaypakkaya, ilkokul öğrencisidir.

İbrahim, İlköğretimin 1. ve 2. sınıflarını, Ortakışla (Orta-köy)'da, babasının baldızı Zöhre Hanım ile Zöhre hanımın Turan ve Habip isimli kardeşlerinin yanında okur. 3. sınıfı Karamahmut isimli köyde Ali Beyin kızkardeşi Kadın'ın yanında okur. 4. ve 5. sınıfları Alacahöyük'te Ali Kaypakkaya'nın teyzesi Yeter hanımın yanında okur.
Alacahöyük'te okurken İbramin'in öğretmeni Mehmet Yıldırım, bir kaç kez Ali Beye gelir ve derki "İbrahim çok iyi okuyor. Bunu okut. Öğretmen Okulu imtihanlarına mutlaka girsin", der.


Hasanoğlan Öğretmen Okulu

Kaypakkaya İlköğretimini bittirdikten sonra Hasanoğlan Öğretmen Okulu sinavlarina girer. Bu arada Karakaya köyünden bir çok genç, zaten Hasanoğlan Öğretmen Okulu'nda okumaktadır.

Bazılarıyla akraba olan İbrahim Kaypakkaya, aynı köylüsü Emin Özdemir, Celal Özdemir, Arap Sarmaşık ve Halit Sarmaşık ile Sınavlara girer ve Öğretmen Okulu'nun sınavlarını kazanan İbrahim Kaypakkaya, 1960-1961 döneminde, Hasanoğlan Öğretmen Okulu'nda öğrenciliğe başlar.
Yatılı ve kızlı-erkekli öğrencilerin eğitim-öğretim gördüğü Hasanoğlan Öğretmen Okulu, Ankara-Samsun karayolu üzerinde ve Ankara'ya en çok on kilometre uzaklıkta bir yerdedir.

Kaypakkaya adil esitlikci yönlerini bu okuldada pratiksel durusuyla gösterir. Haksizliga ve baskiya gelemiyen kisiligi bu okulda sivrilmesine neden olur.

Birgün Hasanoğlan Öğretmen Okulu'nda mutad sabah yoklaması yapılmaktadır.
Müdür Nazım Esen, yeni gelmiş bir öğrenciyi, bir nedenle tokatlamaya başlar.
Okulun bütün öğretmen ve öğrencileri yoklamadadır.
O sirada İbrahim Kaypakkaya, gayri ihtiyari bulunduğu yerden seslenir:
"Sen o çocuğu dövemezsin",
Öğrenciler ve öğretmenler, sesin geldiği yöne bakar.
Müdür Nazım Esen,
"Kimsin sen, ismin nedir?"
Bu soru üzerine Kaypakkaya "İsmim İbrahim Kaypakkaya. Beni dövebilirsin ama onu dövemezsin. Çünkü, o okula yeni gelmiş ve birçok kuralı bilmeyen bir çocuktur." Der.
Müdür Nazım Esen, yanına çağırdığı İbrahim Kaypakkaya'ya bir sürü söz söyledikten sonra bir de tokat vurur.

Kaypakkaya Beş yıl boyunca burada eğitim görür.

1964-1965 eğitim-öğretim dönemi sonunda Hasanoğlan Öğretmen Okulunu başarıyla bitirir Kaypakkaya.
Bu arada Öğretmen Okullarının beşinci sınıf sonunda, beşinci sınıfın en başarılı öğrencilerini, okul yönetimleri, Milli Eğitim Bakanlığı Yüksek Öğretim Genel Müdürlüğü'ne bildirir. Yüksek Öğretim Genel Müdürlüğü, başarı puanlarına göre başarılı olarak bildirilen bu öğrencileri Ankara, İstanbul ve İzmir'de bulunan Yüksek Öğretmen Okulları'na paylaştırır. Basarli olan Ibrahim Kaypakkaya Çapa Yüksek Öğretmen Okulu'na gönderilir.


Çapa Yüksek Öğretmen Okulu

İbrahim Kaypakkaya, 1965-1966 eğitim-öğretim döneminde Çapa Yüksek Öğretmen Okulu'nun Lise son hazırlık sınıfına öğrenci olarak gelir.

Dönemin Milli Eğitim Bakanı İlhami Ertem İstanbul'da bazı okullarda incelemelerde bulunan bu incelemelerinin duraklarindan biride Çapa Yüksek Öğretmen Okuludur, 4 Mayıs 1967 Perşembe günü, Çapa Yüksek Öğretmen Okulu'nu ziyaret eder.

Bakan İlhami Ertem, ziyareti sırasında öğrencilerle sohbet toplantısı düzenler.

Arkadaşları adına konuşan İbrahim Kaypakkaya, "Hazırlık sınıflarında, bazı öğretmenler, ideolojik propaganda yapıp, broşür dağıtıyor. Oysa, öğretmen okullarında siyaset yapılmayacak deniyor. Bakanlık tarafından görevli kişi sağcılık yapmaktadır. Siyaset yapılacaksa biz de yapalım", der.

Bu onun Çapadaki ileriki devrimci cikisinin nüvelerini olusturacaktir.Ve kisa bir süre sonrada bu dogrultuda siyasi pratik calismalar icinde görürüz zaten.

O dönem henüz YÖOÖ Fikir kulübü ye FKF İstanbul sekreterliği kurulmuş değildir. Çapa Yüksek Öğretmen Okulu'nda öğrenci cemiyeti ile derneği, Fen Fakültesi'nde fikir kulübü vardır.

FKF İstanbul Sekreterliği'nin Aksaray'daki bürosu, 9 Temmuz 1967 Pazar günü açılır.

TÖS İstanbul Şubesi ile FKF İstanbul Sekreterliği aynı binadadır. Örgütler arasında dayanışma olduğu gibi zaman zaman TÖS'ün konferans salonunu FKF istanbul Sekreterliği tarafından eğitim, açık oturum gibi amaçlar nedeniyle kullanılır.

Sekreterlik, her fakülteden sosyalist gençlerin uğrak yeridir.

İstanbul'da bir çok yüksek okulda fikir kulübü kurulmuş, bazılarında da kurulma çalışmaları yapılmaktadır. Bu çalışmalar sırasında Fen Fakültesi`nde öğrenci olanlar ile ilişki kurularak, okullarında fikir kulübü kurulması konusunda öneri götürülür.

FKF İstanbul Sekreterliği çevresi ile devrimcilerin hakimiyetinde olan öğrenci örgütleri tarafından tanınan ve bu örgütlerle ilişkisi olan İbrahim Kaypakkaya,1967 yılı son aylarına gelindiğinde, YÖO'nda fikir kulübünün kurulmamasını bir eksiklik olarak görür ve bir kısım arkadaşıyla birlikte YÖOÖ Fikir Kulübünü kurma çalışmalarını başlatır.

Çapa Yüksek Öğretmen Okulu Öğrencileri Fikir Kulübü, 21 Kasım 1967 Salı günü kurulur.
Çapa Yüksek Öğretmen Okulu öğrencileri Fikir Kulübü kurulduktan sonra yapılan ilk Yönetim Kurulu toplantısında İbrahim Kaypakkaya başkan, Halit Koçer sekreter, Mehmet Çetin sayman olur.

Çapa Yüksek Öğretmen Okulu Öğrencileri Fikir Kulübü, 21 Kasım 1967 Salı günü, "Duyuru" başlığıyla bir kuruluş bildirisi yayınlar.

Bunun üzerine hem okul idaresi hem de savcılık tarafından soruşturma Açilir.

Çapa YÖO'nda kurulan Fikir Kulübü'nün kurucu üyeleri bu nedenle okulun disiplin kurulu tarafından sık sık sorguya çekilir.

İstanbul`da 6. Agir Ceza Mahkemesi nde 969/31 sayili dosya ile acilmis olan dava ile Capa YÖOÖ Fikir Kulübü`nün feshi ve sanik örgenci Ibrahim Kaypakkaya, Halil Kocer, Mehmet Cetin, Hasan Saglam, Muzaffer Orucoglu, Meliha Uysal, Pakize Yavru, Mustafa Coban, Sakir Kaymak, Ali Tasyapan`in üc günden bir aya kadar hapis , 50 liradadan 150 liraya kadar para cezasina captirilmalari istenir

Okul yöneticileri, 16 Ocak 1968 Salı günü, yaptığı açıklamada, Fikir Kulübü tarafından kuruluş sırasında yayınlanan bildirinin siyasi mahiyette olduğunu iddia eder.

İstanbul Toplu Basın Mahkemesinde 968/267 sayılı dosya ile dava açılır.

İbrahim Kaypakkaya, 23-24 Mart 1968 günleri, Ankara'da yapılan FKF ikinci kurultayına Çapa Yüksek Öğretmen Okulu Öğrencileri Fikir Kulübü'nün kurultay delegesi olarak katılır.

Bu arada Kaypakkayanin da icinde oldugu, Fikir Kulübünün kurucularının, okul yöneticilerince 1 ay süreyle "yatılılık haklan" ellerinden alınır.

Okul Disiplin Kurulunun İbrahim Kaypakkaya, Halit Koçer, Mehmet Çetin, Ali Taşyapan, Meliha Uysal, Mustafa Çoban, Pakize Yavru, Muzaffer Oruçoğlu, Şakir Kaymak ve Hasan Sağlam hakkındaki bir ay okuldan uzaklaştırma Karari, okul müdürü Ayhan Doğan imzası ile, 27 Mart 1968 Çarşamba günü, öğrencilere tebliğ edilir.

Çapa Yüksek Öğretmen Okulu'nda, 6 Ocak 1969 Pazartesi gecesi, sağ eğilimli Ahmet Can ve Mehmet Can adındaki kardeşler ile ibrahim Özdemir adındaki sol eğilimli Öğrenci kavga eder.

Ahmet Can ile Mehmet Can, okul kantini önünde İbrahim Özdemir adındaki sol eğilimli öğrenciyi dövdükten sonra muştayla burnundan yaralar.
İbrahim Kaypakkaya, 7 Ocak 1969 Salı günü okula gelir ve İbrahim Özdemir'i dövenleri yemekhane ile dershanelerde aramaya başlar.
Kaypakkaya'nın bu davranışına sağcı Öğrenciler karşı koyar ve soncunda Kaypakkaya arkadaslari tarafindan okuldan dışarı çıkartırlar.

Olayla ilgili olarak Okul Müdürü Ayhan Doğan, şu açıklamayı yapar:
"Bir ay önce siyasi beyanatlar verdiğinden ve fiili politika ile uğraştığından ötürü, okulumuzdan tard edilen eski öğrencimiz Kaypakkaya'nın okulu basmağa yeltenmesi bu kavganın başlatanı olmuştur." Solcu öğrenciler ise, olaylara sebep olduğunu iddia ederek okul Müdürü Ayhan Doğan'ı istifaya davet eder.

Çapa Yüksek Öğretmen Okulu'nun solcu öğrencileri, okullarında cereyan eden son olayları ve okul idaresinin öğrenciler aleyhindeki tutumunu protesto etmek amacıyla, 11 Ocak 1969 Cumartesi günü, saat 14.00'te bir sessiz yürüyüş tertipler ve Hürriyet Meydan'ından Sultanahmet'e kadar yürür.

Çıkan olaylar nedeniyle toplanan Çapa Yüksek Öğretmen Okulu Öğretmenler Kurulu, daha önce bir ay yatılılık haklarından mahrum edilen Çapa Yüksek Öğretmen Okulu'nun 10 öğrencisinin, "okuldaki boykot, işgal ve olaylara öncülük ettikleri gerekçesi ile, Milli Eğitim Bakanlığı'nın onayına dayanarak, 27 Ocak 1969 tarihinde aldığı kararla, bu kez, yatılılık haklarından tamamen mahrum eder.

Uzaklaştırma kararı, 3 Şubat 1969 Pazartesi günü, okuldan uzaklaştırılan Hasan Sağlam, Meliha Uysal, Mehmet Çetin, Halit Koçer, Pakize Yavru, Mustafa Çoban, Şakir Kaymak, Muzaffer Oruçoğlu, Ali Taşyapan ve İbrahim Kaypakkaya'ya tebliğ edilir. Bu on örgenci, Danistay`dan iptal ve uygulamalarinn durdurulmasi icin dava acar. Danistay, 5 Nisan 1969 günü, yeniden yürütmeyi durdurma karari alir.

Öğrenciler, okullarına geri dönmeye uğraşırken İstanbul Üniversitesinde bazı fakülteler solcu öğrenciler tarafından işgal edilir. İstanbul Üniversitesinin Hukuk ve İktisat fakültelerini işgal etmiş olan solcu öğrenciler, Fen Fakültesi'ni de işgale katma hazırlığındadır. Bazı sol görüşlü öğrenciler, boykot tertip etmek amacıyla, 12 Nisan 1969 Cumartesi günü sabahı, Çapa Yüksek Öğretmen Okulu'nda kalan öğrencilerin de eğitim gördüğü Fen Fakültesinde forum düzenler. Düzenlenen forumda boykota karşı olan özellikle Çapa Yüksek Öğretmen Okulu'nda kalan sağcı öğrenciler ile boykot taraftarı olan solcu öğrenciler arasında kavga çıkar. Boykot taraftarı öğrenciler, sağcı öğrenciler tarafından fakülteden atılır.

Çapa Yüksek Öğretmen Okulu'nda kavga çıkarıp yaralamaya sebebiyet verdikleri iddiasıyla İbrahim Kaypakkaya, Halit Koçer, Mehmet Çetin, Hasan Sağlam, Ali Taşyapan, Şakir Kaymak, Mediha Uysal, Pakize Yavru, Muzaffer Oruçoğlu, Mustafa Çoban, Yusuf İşeri, Salman Kaya, Kamil Temizyürek, Necdet Dizman, Ali Uzun, Rıza Gül, Mümin Demirel, Safa Tarhan, Yusuf Coşar, Mevlüt Zengin, Celal Vardar, İbrahim Özdemir, Hamza Işık, Celal Ünlü, Cafer Şen, Hayrettin Sönmez, Aydoğan Şahin, Hasan Gül, Necmi Özkapı, Hakkı Karadeniz, Hüseyin öcal, İbrahim Torun ve Fikri Yılmaz, 18 Nisan 1969 Cuma günü, adliyeye sevkedilir. Savcılar tarafından ifadeleri alınan öğrencilerden Hasan Gül, Aydoğan Şahin ve Salman Kaya, Nöbetçi Sulh Ceza Mahkemesi tarafından tevkif edilir. Bu üç öğrenci, 22 Nisan 1969 Salı günü, avukatları tarafından yapılan itiraz üzerine serbest bırakılır.

Daha sonraki yillarda Çapa Yüksek Öğretmen Okulu Kaypakkaya ve arkadaslari tarafindan Basilir, Müdür Ayhan Doğan Ağır Yaralanir. Bunun üzerine Polis tarfindan İTÜ Gümüşsüyü Yurdu basılir ve özellikle Çapa Yüksek Öğretmen Okulu'nda öğrenci olan herkesi toparlayıp Beşiktaş karakoluna götürürler. İbrahim Kaypakkaya`nin o sıralar Türk Solu dergisinde yazıları çıkıyordur. Polis, 'Sen yazarsın ha! Kaldır bakalım sol elini, mitinglerde sol elinizi kaldırıyorsunuz', der ve İbrahim Kaypakkaya`nin sol elini kaldırttır. 'Biz, bunu indirtmesini de biliriz', diyerek jopuyla Kaypakkaya`nin kaldırdığı sol koluna vurmaya başlar. Bir süre jopla vurur polis ama İbrahim, kolunu indirmez ve sürekli yukarda tuttar." Daha sonraki dünde Nezarete alınanlar, 7. Sulh Ceza Mahkemesinde yapılan duruşmaları sonunda tevkif edilir. Tevkif edilenler arasında Türk Solu Yazı Kurulu üyesi İbrahim Kaypakkaya'da vardır.

Sağmalcılar Cezaevinde tutuklu kalan İbrahim Kaypakkaya, Şener Özgür, Ali Kırmızıçiçek, Selman Kaya, Necdet Dizman, Sefer Özgür ve İbrahim Özdemir, 30 Nisan 1970 Perşembe günü, 6. Asliye Ceza Mahkemesinde yapılan ilk duruşmada tahliye edilir.

Emniyet Müdürlüğü Siyasi Şube memurları, "Türk Solu" gazetesinin Divanyolu, Klodfarer Caddesi no: 6/6'da bulunan bürosunda, 3 Eylül 1969 Perşembe günü, saat 15.30'da arama yapar.

Yapılan aramada, 35 adet tabanca mermisi, patlayıcı maddeler, sopalar, yasak olduğu bildirilen kitaplar ve Mao ile Lenin'in portreleri bulunur. Bulunan patlayıcı maddeler ve yayınlarla ilgili olarak 15 kişi emniyet mensupları tarafından gözaltına alınır. Gözaltına alınanlar, Emniyet Müdürlüğü 1. Şube Müdürü ligiz Aykutlu tarafından sorgulanır.

Arslan Kılıç, bu konuda şunları anlatmıştır:

"Bizi, Siyasi Polis şefi ligiz Aykutlu sorguladı. Sorgu sırasında İbrahim Kaypakkaya ile ligiz Aykutlu arasında bir kapışma oldu. ligiz Aykutlu, hepimizi sıraya dizdi ve, 'Hepinizin anasını Lenin düzsün', dedi. İbrahim de, 'Bizim anamız Krupskayadır fark etmez dedi. Bunun üzerine Aykutlu, sinirlendi, 'Seni mahvederim. Batacak olan çürük bir gemiye binmiş gidiyorsunuz.', diyerek bağırdı. Yanlış hatırlamıyorsam yine İbrahim, 'Madem bir çürük gemiye binmişiz ve batacağız. Bu telaşınız nedir?', diye karşılık verdi."

1. Şube'de sorgulananlar, daha sonra, Sıkıyönetim Komutanlığına götürülür.

Sıkıyönetim Komutanlığına gönderilenler şunlardır:

İbrahim Kaypakkaya (Fen Fakültesi Fizik Bölümü öğrencisi), Bora Sabri Gözen (Türk Solu Yazı İşleri Müdürü), Arslan Kılıç (Kimya Fakültesi öğrencisi), Tahir Koçyiğit (Robert College öğrencisi), Orhan Bursalı (SBF öğrencisi), Cemşid Orhan(işçi), Baki Özilhan (Özel Gazetecilik öğrencisi), Celal Toprakoğlu (öğretmen), Hürol Erdurak (Lise öğrencisi), Hasan Sakarya (Lise mezunu-boşta), Çetin Tağman (İTÜ Mimarlık Fakültesi öğ¬rencisi), Mehmet Adil Ovalıoğlu (Işık Mimarlık Fakültesi öğrencisi), Mustafa Adalı (İTÜ öğrencisi), Ahmet Özdemir (İktisat Fakültesi öğrencisi).

Sıkıyönetim ilgilileri, bu konuda hukuksal yetkili olmadıklarını söyleyerek, gönderilenleri, İstanbul Adliyesine yollar. Bora Sabri Gözen ile İbrahim Kaypakkaya tutuklanır, diğerleri serbest bırakılır. Bir üst mahkemeye yapılan itiraz sonunda İbrahim Kaypakkaya ile Bora Sabri Gözen de serbest kalır.

Kaypakkaya`nin babasi Ali Kaypakkaya, kendiside eski bir DP' i olduğu için, Çorum ve havalisinde olan eski DP` ileri tanımaktadır. Tanıdığı kişilerden birisi de 27 Mayıs 1960 ihtilalinden önce, Çorum DP İl Başkanlığı yapan Şevki Bey'dir. Çorum Nakliyat Ambarı sahibi Şevki beyin yanına giden Ali Kaypakkaya, oğlu İbrahim Kaypakkaya'nın okuluyla ilgili sorununu anlatır ve bir çözüm yolu bulmasını ister.
Şevki bey, Okul Müdürü Ayhan Doğan'la görüşür. Ayhan Doğan, "İbrahim, fikrimden vazgeçiyorum. Bundan sonra herhangi bir siyasi olaya katılmayacağım. Örgütsel çalışmalarım olmayacak, diye bir yazı yazsın. Eski haklarına kavuşur", der.
Şevki bey, Ayhan Doğan'ın anlattıklarını Ali Kaypakkaya1`ya, Ali Kaypakkaya da, oğlu İbrahim Kaypakkaya'ya anlatır.

İbrahim, babasına şunları söyler:

"Şimdiye kadar sana hiç karşı gelmedim. Silahın varsa istersen çek beni vur. Fakat benim durumumu anlamanı istiyorum. Fikir kulübü başkanlığı yaptım. Bu fikir kulübünün kurucularından birisiyim. Bir sürü kişi bana inanarak çevremde yeraldı. Bütün bunları inkar edip şimdi kalkıp da fikrimden vazgeçiyorum demem, mümkün değil."

2 Bölüm: Devrimci faliyeleri

PDA ve TIIKP Dönemi

1966-1967 öğretim dönemi, İbrahim Kaypakkaya'nın üniversitedeki gençlik içerisinde devrimcileri tanımaya, onlarla kaynaşmaya başladığı ve öğrenci hareketlerine katıldığı bir dönem olur. Bu donem, aynı zamanda TİP ve Türkiye sosyalistleri içinde Milli Demokratik Devrim-Sosyalist Devrim saflaşmanın başladığı, tartışmalarının hızlandığı bir dönemdir. Bu tartışma ilk önce TİP, hemen akabinde FKF'de yaşanır.
İbrahim, başlangıçta TİP'in sosyalist devrim görüşlerini savunur.

3 Ocak 1967'de ANT, 17 Kasım 1967'de Türk Solu dergileri çıkmaya başlar.
TİP merkezine yakın bir tavır içinde olan ANT'ta kümelenen yazarlar, Türkiye'nin sosyalist devrim aşamasında olduğunu savunan yazılar yazıyorlardı.
Türk Solu dergisi MDD görüşlerini savunmaktadır.

Doğu Perinçek FKF'ye başkan olup FKF yönetimi MDD görüşünü savunan gençlerin eline geçince, daha önce FKF dışında kalmış bazı MDD eğilimli fikir kulüpleri FKF'ye üye olur ve MDD tezleri, FKF gençlik içinde egemen kılınmaya çalışılır. O döneme kadar T!P çizgisinde olan sosyalist gençliğin önemli bir bölümü Türk Solu dergisinin savunduğu MDD cephesine kayar. Bu dönem MDD görüşünü açıklayan broşürler, yayınlar çoğalmıştır. 1968 Kasım ayında Aydınlık Sosyalist Dergisi yayınlanmaya başlar. Daha sonra FKF ve TİP içerisindeki gelişmeler ve İbrahim Kaypakkaya'nin arastirmalari sonucu MDD tezinden yana tavrini koyar. Ve böylece İbrahim, 1968 yılının güzünde MDD görüşüne bir ileri sicrama yasamis olur.

ilk sayısı 1 Temmuz 1969'da çıkan İşçi-Köylü kitle gazetesini çıkartmaya başlar İşçi-Köylü gazetesinin satışına, dağıtımına MDD'ci herkes katılır.

İbrahim Kaypakkaya da, zaman zaman 40 bin, zaman zaman 50 bin basılan ve 8 bin kadar abonesi olan İşçi-Köylü gazetesinin çalışanlarından ve yazarlarından birisidir.

İstanbul Yüksek Öğretmen Okulu öğrencileri Fikir Kulübü üçüncü kurultayı 2 Ekim 1969 Perşembe günü açılır. Ölen devrimcilerin anısına saygı duruşu yapıldıktan sonra başlayan Kurultayda, ilk olarak, Yüksek Öğretmen Okulundaki devrimci hareketin son durumu gözden geçirilir.

İbrahim Kaypakkaya, yaptığı konuşmada özetle şunları söyler:

"Öğrenci hareketleri küçük burjuva hareketlerdir. Bunlarla artık uğraşmaya gerek yoktur. Öğrenci kitlesinden kopuyorsunuz. Bu çizgi sizi bir avuç silahlı düellocu haline getirir. Köylülerin içinde çalışmak gereklidir."

Geçmiş dönem çalışmalarının eksiklikleri, yanlışları eleştirilerek yeni dönem çalışmalarının aşağıdaki ilkeler ışığında yürütülmesi kararlaştırılır:
-Daha örgütlü, daha disiplinli, daha aktif mücadele.
-Daha çok ideolojik eğitim.
-Kitle hareketleriyle daha sıkı, daha sağlam bağlar.
Seçimlerin sonuçu Şudur.

Yönetim kurulu: Safa Yüksel Tarhan, Necmi Özkapı, Hüseyin Karanlık, Cafer Şen, Hüseyin Akpınar, Muzaffer Oruçoğlu (Yedek), Bahattin Akdeniz (Yedek).
Denetleme kurulu: Ali Rıza Atamtürk, Celal Özkol (Yedek).
Onur kurulu: Akın Özdemir, Yusuf Kayabaşı, İsmail Gençoğlu (Yedek).
Delegeler: İbrahim Kaypakkaya, Halit Koçer, Aydoğan Şahin, Necmi Özkapı, Hüseyin Karanlık, Ali Uzun, Cafer Şen.

Bu arada Birleşik bir sosyalist parti kurmak icin PDA çevresi,uzun bir süreden beridir düsünlen ama ancak 1970 yılı sonbaharında, "Sosyalist Kurultay" kampanyası açar.

7 Aralık 1969 Pazar günü, İstanbul TÖS salonunda, "İşçi Köylü Halkçılık Kurultayı" tertiplenir. Hikmet Kıvılcımlı`nin "Somut Şartların Somut Tahlili", 19 Ocak 1970 Pazartesi günü "Strateji ve Taktik: Stratejik Örgüt ve Taktik Örgütler, 22 Ocak 1970 Perşembe günü İdeolojik-Politik ve Örgütsel Açıdan Proleterya Sosyalizmi/Küçük Burjuva Sosyalizmi ve Sapmalar", 26 Ocak 1970 Pazartesi günü "Milli Demokratik Devrim ve Sosyalist Devrimin Bağlılığı", 29 Ocak 1970 Perşembe günü "Milli Cephe Politikası ve Önümüzdeki Görevler", konuları hakkında, İşsizlik ve Pahalılıkla Savaş Derneği (İPSD)'nin Aksaray-Langa'daki lokalinde, seminer verir. Bu seminerlere katılan İbrahim Kaypakkaya, Muzaffer Oruçoğlu, Necdet Dizman, Yusuf Kayabaşı, Cem Somel ve arkadaşları, Hikmet Kıvılcımlı'ya sorular sorar..

Bu arada "Sosyalist Kurultay meselesine karsi İbrahim Kaypakkaya, Garbis Altınoğlu, Muzaffer Oruçoğlu ve Adil Ovalıoğlu birlikte Doğu Perinçek'e muhalefet ederler." Akabinde kücük toplantilar yaparlar. Bu arada Sosyalist Kurultay basarisizliga ugradigi acik ve nettir.

Birleşik bir sosyalist parti kurulamaz ama zaten kurulmuş olan bir parti iki yıldan beri faaliyetdedir. Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisi (TİİKP)'nin kuruluş tarihi, 21 Mayıs 1969 Çarşamba, günüdür. 1970 Ocak ayında toplanir ve bir Merkez Komitesi meydana getirilir.

Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisi (TİİKP)'nin ilk Merkez Komitesi şöyledir:

Doğu Perinçek, Vecdi Özgüner, Hasan Yalçın, Ömer Özerturgut, Gün Zileli, Mehmet Altun ve Oral Çalışlar. Merkez Komitesi Yedek Üyeler ise Bora Gözen, Ferit İlsever, Halil Berktay ve İbrahim Kaypakkaya'dır.

İbrahim kaypakkaya, TİİKP'in ilk önce normal üyesi, daha sonra Parti Merkez Komitesi Yedek Üyesi, olmuştur. İbrahim Kaypakkaya'ya Parti üyeliğini Doğu Perinçek, önerir. İbrahim Kaypakkaya'da kabul eder. Kadırga Öğrenci Yurdunda Muzaffer Oruçoğlu ile karşılaşan İbrahim Kaypakkaya, "Son gelişmeleri anlatarak mücadeleye profesyonel olarak katılması" için üyelik önerir. Muzaffer Oruçoğlu, bu öneriyi kabul eder. Muzaffer Oruçoğlu ile İbrahim Kaypakkaya da, yakın tanıdıklarına üyelik önerisi yapar. Arslan Kılıç'a partiye girme önerisini Ferit İlsever, Kabil Kocatürk ve Mehmet Adil Ovalıoğlu'na Muzaffer Oruçoğlu ile İbrahim Kaypakkaya yapar.

Muzaffer Oruçoğlu, İbrahim Kaypakkaya ve Mehmet Adil Ovalıoğlu, üç kişilik bir parti hücresi oluşturur. Toplantılarını, bazan Çembelitaş'ta bir tatlıcının ikinci katında, bazan da Ovalıoğlu'nun evinde yapar.

TİİKP Merkez Komitesi'ne bağlı olarak şu komiteler kurulur:

Ankara İl Komitesi, İstanbul İl Komitesi, Ege Bölge Komitesi, Doğu Anadolu Bölge komitesi, Yurt Dışı Bürosu.

Bu komitelere bağlı olarak ihtiyaca göre şu alt kuruluşlar oluşturulur:

İhtilalci Köylü Birliği, İhtilalci Gençlik Birliği, Şafak basımı bürosu, Ordu kesimlerinde çalışmakla görevli komite, çeviri komitesi, sahte kimlik ve pasaport yapma komitesi.

Bu arada Ayni sekilde Legalde MDD'ci güçler, esas kopuşmayı, Aydınlık dergisinin Ocak 1970 ayı içerisinde, Aydınlık Sosyalist Dergi ve Proleter Devrimci Aydınlık olarak iki ayrı dergi olarak yayınlanmasıyla, somut bir şekilde yaşayarak görür.

18 Ocak 1970 Pazar günü SBF'de yapılan TDGF GYK toplantısında, PDA taraftarlarını, TDGF MYK'dan tasfiye etmeleriyle, yeni bir yapılanmanın açıkça ikinci adımı atılır. TDGF MYK'dan ihraç edilmelerine ve belirli bir dışlanma yaşamalarına rağmen PDA'cılar, tartışmalardan ve Dev-Genç örgütleri içerisindeki yarıştan 1970 kongresine kadar kopmazlar.

Mihri Belli'nin yakın arkadaşı olan Şerif Tekben, Doğu Perinçek grubunun dergideki gücünü azaltmak için, Emniyetten aldığı sahiplik belgesine dayanarak, Türk Solu dergisini 1970 Nisan ayında kapatır.

Kaypakkaya bu siralar Türk Solu dergisinin yazaridir.

Türk Solu.dergisinin yayınına son verilmesi üzerine, Türk Solu dergisi kurucular ve yazı kurulu çoğunluğu olarak, İbrahim Kaypakkaya, Mehmet Altun, Fadıl Barkan, İlhan Berktay, Bora Gözen, Kumru Gözügeçgel, Faruk Haksal, Ezel İnanç, Kemal İşler, Naci Ormanlar, Sevinç Özgüner, Vecdi Özgüner, Nail Satlıgan, Halim Spatar ve Sabetay Varol, bu duruma karsi i "Saflarımızdaki Çelişmeleri Doğru Kavrayalım" başlıklı yazı ile Tavir alirlar.

Bu arada MDD içindeki görüş ayrılıkları, saflar belirginleşmiştir. İdeolojik tartışmalar zaman zaman sertleşmelere kadar varır.

TDGF İstanbul Bölge Yürütme Kurulu, her hafta sonu Cumartesi günleri, İTÜ'de herkese açık forum düzenler. Forumda herkes görüşlerini dile getirir. Fakat, İbrahim Kaypakkaya, görüşlerini dile getirirken zaman zaman sertlikle karşılaşmıştır.

İbrahim'in sol içi sertlikle karşılaştığı ilk olay, 1968 Temmuz ayında, Doğu Perinçek'in başkanlıktan düşürüldüğü Genel Yönetim Kurulu toplantısında meydana gelir ve Erhan Erel, "Sen yenisin bu işlere karışma" anlamında İbrahim Kaypakkaya'yı eliyle iter.

İkinci olay, 1969 yılı sonunda Kadırga Öğrenci Yurdunda meydana gelir. Kadırga Öğrenci Yurdunda, yurt ile ilgili bir toplantı yapılır. Herkes, sırayla konuşmaktadır. İbrahim Kaypakkaya, görüşlerini açıklamak için kürsüye çıkar. Toplantıda bulunanlar, buna tepki gösterir. Uyarılara rağmen ısrarlı bir şekilde görüşlerini laf atarak veya kürsüye gelerek açıklamak istemesi üzerine, Ali Bayram Kara'nın anlattığına göre, "Kadırga Öğrenci Birliği Başkanı Ali Kılıç, İbrahim Kaypakkaya'yı" tartaklar.

Üçüncü olay, Sağmalcılar Cezaevinde meydana gelir. İbrahim Kaypakkaya, Çapa Yüksek Öğretmen Okulunda meydana gelen bir olay nedeniyle tutuklanarak Sağmalcılar Cezaevine konur. Deniz Gezmiş de bu sıra aynı cezaevinde tutukludur.

Deniz, Öğrenci hareketleri nedeniyle cezaevine gelen gençlerle sabahları spor, akşamları ise teorik eğitim yapmaktadır. Deniz 1.91 boyunda, İbo ise ondan daha küçüktür. İbrahim Kaypakkaya Fikirlerini belirtir. Fıkırlerını belirtigi icin karsi taraf rahatsizlikla karsilar ve uyari yapar. Uyarılara aldırmaz ve bir kaç kez aynı şekilde Fikirlerini belirtir. Vural Yıldırımoğlu, İbo'nun yanına gelerek, "Bak bunlar dev gibi, bunlarla tartışma. Eşit değilsiniz", der.

Devaminda Deniz ile İbrahim, "Sosyal emperyalizm konusunda tartışmaya girer. Deniz, "Sosyalizme soldan ihanet ediyorsunuz", der. İbo, "Sosyal emperyalizmi sosyalizm olarak gösterenlerdir sosyalizme asıl ihanet edenler", deyince, Deniz, sinirlenip İbo'ya bir yumruk atar.

Dördüncü olay, 4 Mayıs 1970 Pazartesi günü, İTÜ Öğrenci Birliği kongresi düzenlenir. PDA'cıların başkan adayı Mehmut Altun, Aydınlık Sosyalist Dergi taraftarlarının adayı Gökalp Eren'dir. Kalabalık bir PDA taraftarı, destek olmak amacıyla, otobüsle Ankara'dan İstanbul'a gelmiştir. Kongre sırasında İbrahim Kaypakkaya, kürsüde görüşlerini açıklamaya başladığı zaman Nahit Tören silahına sarılır. Olay, araya girenler tarafından yatıştırılır.

Son olay, 23 Eylül 1970 Çarşamba günü, TDGF İstanbul Bölge Yürütme Kurulunun İTÜ'de düzenlediği toplantıda meydana gelir. Her zaman Cumartesi günü toplanan forum, bu kez olağanüstü bir durum nedeniyle Çarşamba günü düzenlenir. Toplantıda çok sert tartışmalar olur ve Mustafa Zülkadiroğlu, TDGF İstanbul Bölge Yürütme Kurulu Saymanlığından istifa eder. TDGF İstanbul Bölge Yürütme Kurulu Başkanı Cihan Alptekin, Necmi Demir, Ömer Erim Süerkan, Gökalp Eren ve Namık Kemal Boya'nın da katıldığı toplantıya PDA çevresinin görüşlerini anlatmak amacıyla İbrahim Kaypakkaya ile Garbis Altınoğlu'da katılır.

Aydınlık Sosyalist Dergi çevresindeki gençler, İbrahim ve arkadaşlarına, "Okulda, şehirlerde sert geçen mücadele var. Bunlar, bundan kaçmak için işçi-köylü mücadelesi deyip mücadele alanlarını terkediyorlar. Bu mücadele kaçkınlarına güvenilmez", gibi suçlamalar getirir.

Toplantıda kavga çıkar. Esas sorun Aydınlık Sosyalist Dergi taraftarları arasında iken "kabak" PDA'cıların başında patlar.

Nahit Tören, Taner Kutlay, Zeki Erginbay, Zihni Çetiner, Mustafa Zülkadiroğlu ve arkadaşları ile İbrahim Kaypakkaya'nın arkadaşları arasında itişme kakışma olur. Talat Aydemir olaylarına karıştığı gerekçesiyle Silahlı Kuvvetler'den atılmış olan Zihni Çetiner, İbrahim Kaypakkaya'nın başına tabure ile vurur. Kabil Kocatürk, İbo'ya saldıranların üzerine atlar. Üstü başı kan içinde kalır.

Kucuk-Burjuva ögrenci genclik önderleri tarafindan Kaypakkayanin Proleter devrimci cizgisi kücümsenir ve red edilir. Kaypakkaya ile “işçi-köylü mücadelesi deyip mücadele alanlarını terk ediyorlar” söylemleriyle Karalamarindan vazgecemezeler. Bundan kaynakli Kisada olsa İbrahim Kaypakkaya'nın Işçi, köylü mücadelesi deneyimlerin deginmeden ve irdelemeden gecmenin dogru olmuyacagi kansindayim.





a) Köylü Faliyetleri

9-10 Ekim 1969 günleri SBF'de yapılan FKF-TDGF Kurultayından sonra; İbrahim kaypakkaya, çalışmalarının ağırlığını işçi ve köylü mücadelesine verir. Değirmenköy'deki "Esece" çiftliğini işgal eden bazı köylüler, ağaya karşı kendilerini desteklemeleri ve yardım etmelerini istemek amacıyla TDGF İstanbul Bölge Yürütme kuruluna başvurur. Ankara'dan gelen gençlerle birlikte aralarında TDGF İstanbul Bölge Yürütme Kurulu Başkanı Cihan Alptekin, İbrahim Kaypakkaya, Namık Kemal Boya, Muzaffer Oruçoğlu, Yavuz Yıldırımtürk, Mehmet Faruk Kurtuluş, Nadir Özel, Kabil Kocatürk, Ali Dinçer, Atıf Uğurlu, Ökkeş Öztemir, Haşmet Atahan, Mehmet Sürücü'nün de bulunduğu gençler, otobüslerle Değirmenköyü'ne gider.
Öğrenciler, "Kahrolsun ağalar", "Toprak köylünün" diye slogan atar. Cihan Alptekin ile İbrahim Kaypakkaya, köylülere yönelik konuşma yapar. İstanbul'dan otobüslerle gelen gençler, köyde fazla durmaz ve işgal edilen araziye gider. İşgal edilen araziden dönen öğrencilere, köylüler yiyecek verir.

İbrahim Kaypakkaya, araziye gidip gelen arkadaşlarını şöyle eleştirir:

"Arkadaşlar, buraya yaklaşık üçyüz kişi geldik. Çok iyi ama gelir gelmez yarım saat bile durmadınız hemen araziye gittiniz. Ne işiniz vardı arazide? Hiç birşey yok. Boş bir tarla. Böyle kitle çalışması olur mu, böyle köylüye destek olur mu? Aradan üç-dört saat geçti. Köylüyle neredeyse bir bağlantı kurmadan otobüse binip gideceksiniz. Bu bir çalışma değil. Oysa her birimiz bir köylüyle konuşsaydık üçyüz köylüyü etkileyebilirdik. Herkes, evlere, kahvehaneye dağılıp çalışma yapsaydı daha iyi olurdu."

İbrahim kaypakkaya, 18 Kasım 1969 tarih ve 105 no.lu Türk Solu dergisiinde, "Değirmenköylülerin Mücadelesine Omuz Verelim" başlıklı bir yazı yazar.

4 Şubat 1970 Çarşamba günü Balıkesir Savaştepe'de, 7 Şubat 1970 Cumartesi günü Aksihisar'da, 10 Şubat 1970 Pazar günü Ödemiş'te tütün üreticileri ile gençler, gösteri yürüyüşü düzenler. Akhisar'daki mitinge İstanbul'dan, İzmir ve Ankara'dan PDA ve İşçi-Köylü'nün bütün kadroları katılır. Bunların arasında Cem Somel, İbrahim Kaypakkaya, Muzaffer Oruçoğlu da vardır.

İbrahim Kaypakkaya ile Muzaffer Oruçoğlu, 1970 Şubat ayının son haftasında Tekirdağ'a bağlı Kaşıkçı köyüne giderler.

İbrahim Kaypakkaya, Mehmet Altun ve Adil Ovalıoğlu 1970 yılının son ayında Çorum'a gider. Daha sonra Karaknya köyünde arkadaşlarıyla buluşan Ali Mercan`da , Corumdaki çalışmalara katılır. Yaklaşık iki ay kadar Çorum ve civarında yaptıkları çalışma sonunda derledikleri bilgiler, "Çorum İlinde Sınıfların Tahlili" başlığı altında Proleter Devrimci Aydınlık dergisinde yayınlanır.





b) Isci Faliyetleri

İbrahim Kaypakkaya, Muzaffer Oruçoğlunu PDA ve İşçi-Köylü İstanbul'daki Yazı Kurulunda görmekteyiz. Muzaffer Oruçoğlu "Koy Komitesi", İbrahim Kaypakkaya "İşçi Komitesi" sorumlusudur.

Amerikan 6. Filosunun İstanbul'u bir haftalık ziyaretine karşı olan devrimci işçi ve öğrenci örgütleri, bir hafta boyunca eylem düzenler. Bir haftalık eylemin son gününde, devrimci gençlik ve işçi örgütleri, "Emperyalizm ve Sömürüye Karşı İşçi Yürüyüşü" için, 16 Şubat 1969 Pazar günü, saat 14'de Beyazıt Meydanında toplanır. İbrahim Kaypakkaya, Muzaffer Oruçoğlu, Arslan Kılıç, Ali Taşyapan ve Kabil Kocatürk de arkadaşlarıyla birlikte yürüyüştedir. Yaklaşık kırk bin kişilik topluluk, Amerikan 6. Filosu aleyhinde tezahürat yaparak Sirkeci-Dolmabahçe yoluyla Taksime doğru yürümektedir. Bu sırada, şeriatçılar, yürümeye devam eden devrimci gençleri, önce taş yağmuruna tutar. "Vur, Allah için vur ... ", "Komünistleri geberteceğiz" şeklinde hücuma geçen "ŞeriatçiIarla "Devrimci'ler arasında öldürücü bir kavga başlar. Olaylar sonunda Duran Erdoğan adlı bir işçi ile Ali Turgut Aytaç adında Akbank'ın Umum Müdürlük kısmında çalışan bir memur ölür, yaklaşık 150 kişi yaralanır. Yaralananlar arasında Ali Taşyapan da vardır.

Çorum'da özel idareye bağlı Alpagut Linyit İşletmesinde çalışan işçiler, 13 Haziran 1969 günü, işyerlerini işgal eder. İşçiler, işgal ettikleri işletmede kendi başlarına istihsal ettikleri kömürün satışını yapmaya başlar. İbrahim Kaypakkaya da, bu dönem, Çorum'a İşçi-Köylü gazetesi getirir. lpagut işçilerinin sorunlarıyla ilgilenen İbrahim Kaypakkaya ve Ali Mercan, İşçi-Köylü gazetesi aracılığıyla propaganda yapar. lpagut işçilerinin işgali, 16 Temmuz 1969 Çarşamba günü, emniyet mensuplarının müdahalesiyle sona erer. 5'i sendika yöneticisi olmak üzere 13 işçi ve 1 memur işten çıkarılır.

İşçi-Köylü gazetesinin İşçi Bürosu sorumlusu İbrahim Kaypakkaya, bu dönem, bazı fabrikalara giderek ajite-propaganda çalışması yapar ve bu çalışmalarını kaleme alır. Kartal Eğe Sanayiinde çalışan 152 işçi, üç arkadaşlarının işten atılması üzerine onlarla birlikte ayni saflarda mücadele eder. Ve bunlarin sorunlarini yalin ve korkusuca halkin ögrenmesi icin Isci Köylü, Türk Solu dergisi vb yayin organlarinda halka ulastir.

İbrahim Kaypakkaya, bu dönem Pertriks işçilerinin yaptığı greve destek olmaktadır.

İşçi-Köylü İstanbul İşçi Bürosu'nun hazırladığı ve PDA dergisinin 2 Mart 1971 tarih, 32. sayısında yayınlanan, "İstanbul'da İşçi Sınıfı Hareketi Kuvvet Topluyor Yeni Bir Fırtınaya Doğru" başlıklı yazıda yaptıkları çalışmalar hakkında şu bilgiler verilmektedir:

"Amerikan emperyalizmi ve onun uşağı AP iktidarının zulüm ve baskılarına rağmen işçi sınıfının mücadelesi bütün yurtta her geçen gün gelişiyor. Son birkaç ay içinde yalnız İstanbul'da, çok sayıda işgal, grev ve çeşitli direnişler oldu. Hakim sınıflar, işçi sınıfının gelişen mücadelesini durduramıyor. Son birkaç ay içinde toplum polisinin sayısı arttırıldı. İstanbula komando birliği getirildi. İşçiler zindanlara atıldı en vahşi işkencelere uğratıldı. Üniversite kapılarında gencin .kurşunlanırken, fabrika duvarları dozerlerle yıkıldı. Daha çok ücret, daha iyi yaşama şartları için direnen işçiler öldürüldü.

Bütün bu zulüm ve baskılar, işçileri yıldırmıyor. Onlar mücadelelerine yiğitçe devam ediyorlar. Çünkü, 15-16 Haziran şanlı işçi mücadelesi, bütün yurtta olduğu gibi İstanbul'da da işçi sınıfının mücadelesine ışık tutmaktadır. İşçiler, 15-16 Haziran mücadelesinden aldıkları deneylerle mücadelelerini daha bilinçli ve daha sağlam yürütüyorlar.

Son aylar içerisinde İstanbul'da Teksif, 8.000 tekstil işçisini greve soktu. Cihan Komandit işçileri, Pertriks ve Grundig fabrikalarında grev yaptılar. Otomobil-İş Sendikası, büyük bir miting düzenledi. İşçiler, 'patronların zulmüne karşı' mücadele edeceklerini bildirdiler. Bereç işçileri, patronun ve sarı sendika Petrol-İş'in baskılarını yenerek, Kimya-İş'e geçti. Lastik-İş'e bağlı Doğan Lastik işçileri greve gitti. Lastik-İş işçileri, sarı sendika Kaucuk-İş'le ve Lastik-İş içine kadar sızan sarı sendikacılarla mücadele etmeye karar verdi. Gerçek bir çelik kale nedir? Bu kitlelerdir. Gerçekten ve samimiyetle devrimi destekleyen milyonlarca ve milyonlarca halktır. (Mao Zedung)

Ayni dönemlerde özelde İbrahim Kaypakkaya'nın bazı sendikacılar ve işçilerle yakın ilişkileri vardır.




c) Ibrahim Kaypakkayada bir bilinc sicramasi yaratan 15-16 Haziran Olayları

İbrahim Kaypakkaya, yeni sendikalar kanunu tasarısına karşı İstanbul, İzmit, Gebze bölgelerinde meydana gelen işçi olaylarının birinci günü olan 15 Haziran 1970 Pazartesi günü, Ankara'dadır. 15 Haziran Pazartesi günü gecesi Ankara'dan hareket ederek sabaha karşı İstanbul'a gelen İbrahim Kaypakkaya, ve diger arkadaslariyla, doğruca TIP Beykoz İlçe Başkanı olan İTÜ öğrencisi Kayhan Şahin-beyoğlu'nun Kandilli'de bulunan evine gider. Evde bir süre dinlenen ve yaşanan gelişmeleri arkadaşlarından öğrenen İbrahim Kaypakkaya, Oral Çalışlar, Gün Zileli ve bir kaç arkadaşı, Türk Solu'nun bürosuna gider ve Yazı İşleri müdürü Bora Sabri Gözen'den olaylar hakkında bilgi aldıktan sonra, hangi bölgelere gideceklerini aralarında kararlaştırırlar. Ve sonuc olarak İbrahim Kaypakkaya, Mehmet Altun, Ali Mercan, Ali Taşyapan ve Arslan Kılıç, 16 Haziranda Topkapı'da başlayan yürüyüş koluna Divanyolu'ndaki Türk Solu bürosundan katılır.

Millet Caddesi, Aksaray, Laleli yoluyla yürüyerek Çağaloğlu'na gelen işçiler, Valilik binasının önünde tankların barikatıyla karşılaşır. Tankları aşan işçilerin önü, Sirkeci'ye doğru inerken Meserret Kahvehanesinin önünde tanklarla bir daha barikat kurulurak engellenmeye çalışılır. Barikatı bir kere daha aşan işçiler, Sirkeci-Eminönü güzergahını izleyerek Galata Köprüsü'nün önüne gelir. Fakat, Galata Köprüsü açılmıştır. Eminönü tarafında kalan işçilerin amacı Gültepe-Levent tarafından gelen işçiler koluyla birleşmektir. Galata Köprüsü açılmayınca Unkapanı yoluna dönen işçilere, Tekel işçileri katılır. Fatih, Edirnekapı tarafına yürüyen işçiler, o güzergahta dağılır. Artık akşam olmuştur.

İki gün boyunca İstanbul sokakları demokratik haklarının bir parçası olan, örgütlenme ve toplu sözleşme haklarını koruyan yüzbinlerce emekçinin sesine tanık oldu. Üç koldan yürüyüşe geçen işçiler, İzmit, Gebze’den Kadıköy’e, Levent’ten Mecidiyeköy ve Taksim’e, Bakırköy’den Topkapı ve Edirnekapı’ya kadar ulaştılar. Ve Kadıköy’de açılan ateş sonucu, üç kişi yaşamını kaybetti. 16 Haziran’da sıkıyönetim ilan edildi ve DİSK yöneticileri tutuklanarak haklarında dava açıldı. Bir süre sonra davalar beraatla sonuçlandı. Ve Yasa; “Anayasaya aykırı olduğu” gerekçesiyle oy birliği ile Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildi

Olaylar bittikten sora İbrahim Kaypakkaya,ve arkadaşları, yine İTÜ öğrencisi Kayhan Şahinbeyoğlu'nun Kandilli'de deniz kenarında olan evinde biraya gelir. Bora Gözen, Kaypakkaya ve arkadaşlarına, "Boğaziçi Üniversitesi'nde bizim arkadaşların toplantısı var. Siz de gelin bir durum değerlendirmesi yapalım", der. Fakat, gece sokağa çıkma yasağı ilan edilmiştir. "Can Yücel'in sahilde bir sandalı var. Onu alıp gidelim", denir. Ankara'dan gelenlerin bir kısmı gitmez. Boğaziçi Üniversitesindeki toplantıya katılan İbrahim Kaypakkaya, geri dönüp toplantıda yaşananları arkadaşlarına anlatır.

Diğer sol hareketlerde olduğu gibi PDA çevresinde de tartışmalar, farklılıklar özellikle 15-16 Haziran 1970 olaylarından sonra daha da belirginleşir.

İbrahim KAYPAKKAYA da 15-16 Haziran'ı şöyle değerlendirir:

"İşçi sınıfımızın kendiliğinden gelme mücadelesi 15-16 Haziran'da doruğuna ulaştı. İşçiler bütün burjuva ve küçük-burjuva revizyonist kliklerini tepeleyip geçtiler. 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi ve arkasından gelen sıkıyönetim, bazı kadroların bilincinde önemli bir sıçrama yarattı. Bu arkadaşlar, işçi hareketinden ve onu izleyen zor mücadele günlerinden önemli dersler çıkardılar.
İşçi hareketi, birinci olarak, devrimin şiddete dayanacağını, bunun zorunlu ve kaçınılmaz olduğunu gösterdi. Aybar-Aren oportünizmine ve bütün pasifist, parlamentarist görüşlere ağır bir darbe indirdi.
İkinci olarak, işçi hareketi, burjuva devlet teorilerine ağır bir darbe indirdi. Halkın kurtuluşunu hakim sınıfların ordusundan beklemenin ne derece ahmakça bir hayal olduğunu gözler önüne serdi. Çünkü işçi direnişi tanklarla, süngülerle, sıkıyönetimle bastırılmıştı. Süngülerin gölgesine sığınan patronlar, sıkıyönetim makamlarıyla birlikte yüzlerce işçiyi işten atmışlardı. Yüzlerce devrimci işçi ve aydın, sıkıyönetim mahkemelerinde yargılandı. Bütün bunlar M. Belli'nin, D. Avcıoğlu'nun ve H. Kıvılcımlı'nın cuntacı hayallerinin ve anti-Marksist-Leninist devlet ve ordu tahlillerinin saçmalığını ortaya çıkardı.
Üçüncüsü, 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi, gerçek kahramanın kitleler olduğunu bir kere daha gösterdi. Ve bir avuç seçkin aydın grubuna dayanarak devrim yapmayı hayal eden bireyci küçük-burjuva akımlarına ağır bir darbe indirdi.
Dördüncüsü, 15-16 Haziran direnişinin bastırılması, devrimin ilk başlarda şehirlerde başarıya ulaşamayacağını, şehirlerde zaman zaman ortaya çıkacak işçi ayaklanmalarının kırlık bölgelere çekilmediği taktirde bastırılmaya mahkum olduğunu gösterdi. PDA kliğinin belirsiz bir gelecekte, şehirlerde genel ayaklanma ile iktidarı ele geçirme hayallerine ağır bir darbe indirdi.
Beşincisi, 15-16 Haziran'dan sonra gelen ve üç ay süren sıkıyönetim, en zor şartlarda dahi mücadeleye devam etmenin ancak gerçekten devrimci bir örgütlenmeyle, kanun dışı bir temel atarak ve çalışmaları bu temel üzerine inşa ederek mümkün olabileceğini gösterdi. Legaliteye bel bağlamanın, revizyonist örgütlenmenin, şiddetlenen sınıf mücadelesi şartlarında halkımıza zarar vermekten başka bir işe yaramayacağını gösterdi.
Altıncısı, 15-16 Haziran direnişi, ülkemizde devrimin objektif şartlarının ne kadar olgunlaştığının somut bir delili oldu."

(İbrahim KAYPAKKAYA, Seçme Yazılar, s. 273-275, Ocak Yayınları, İstanbul 1979)


1960'Jı yılların başlangıcında Che Guevera'nın etkilemediği solcu genç yoktur. Herkes, Che gibi olmaya özenmektedir. Che'nin öldürülmesi bütün gençleri etkilemiş, silahlı mücadele anlayışı romantik bir duygudan çıkmış düşünce haline gelmiştir. Bu nedenle, Çin, Latin Amerika, Hindistan, Vietnam de¬neyimini kendine amaç edinen MDD'ci gençlerin kafasında silahlı mücadele anlayışı baştan itibaren vardır. Mao Zedung'un "Seçme Eserlerinin Türkiye'de yayınlanmasıyla bir kısım PDA'cı gençlerin kafasında silahlı mücadele netleşir. En büyük etken ise Çin'deki Büyük Proleter kültür devriminin sarsıntıları, Hindistan Komünist Partisi'nin halk savaşı pratikleri, Kaypakkaya'yı etkileyen iki ana kaynaktan biri olarak öne çıkmıştır. İbo, silahlı mücadele konusunda Çin'i örnek almıştır.

İbrahim Kaypakkaya ile Muzaffer Oruçoğlu'nun, bu dönem hareket felsefesi şöyledir:

"Kırlar, esastır. Savaşın kırlardan başlatılması gerekir. Bir kıvılcım tüm bir bozkırı tutuşturur. Herşey yoktan varedilmeli ve kendi gücüne dayanmalıdır. Asıl olan halk savaşı teorisidir. Bu amaçla pratikte adım atılmasını istiyoruz. Şehirlerdeki kadroların kırlara çekilmesini talep ediyoruz. Buna engel olan herşey aşılmalı. Gerekirse yayın organları bile kapatılmalıdır."

Bu arada Sosyalist Kurultay calismalari vardir. Sosyalist Kurultay meselesine karsi İbrahim Kaypakkaya, Garbis Altınoğlu, Muzaffer Oruçoğlu ve Adil Ovalıoğlu birlikte Doğu Perinçek'e muhalefet ederler." Akabinde kücük toplantilar yaparlar. Kisa bir süre sonra Sosyalist Kurultay basarisizliga ugrarar. Kaypakkaya ve arkadaslari bu noktada hakli cikmistir.

Daha sonra , Garbis Altınoğlu, Adil Ovalıoğlu PDA çevresi tarafından, "Birinci tasfiyeciler" olarak adlandirilanlar. "Şafak" bülteninin yayınlanmasından bir süre sonra PDA hareketinden ayrılır.

Ayrilanlardan TİİKP'in silahlı mücadeleye inanmadığı ve pratiğe uygulayamayacağı tezini vurgulayan Mehmet Adil Ovalıoğlu, aynı görüşte olduğunu bildiği İbrahim Kaypakkaya ile Muzaffer Oruçoğlu'na, Laleli'de yürürken,
"Ayrı bir parti kurma teklifi", yapar.
İbo ile Muzo, Ovalıoğlu'nun teklifine şu karşılığı verir,
"Programatik bir ayrılığın temellerini koyamıyorsun. Ayrılık şimdi zamansızdır. Mücadeleye şimdilik TİİKP'de birlikte devam edelim."
İbrahim Kaypakkaya, Adil Ovalıoğlu, Garbis Altınoğlu, Hasan Giritli ve bir kısım arkadaşı, Kadıköy Kuyubaşı'nda bir arkadaşlarının evinde toplanır. Toplantıda, Merkez Yönetimine karşı görüşler ortaya konulur. Burada Birlik sağlanamaz. İbrahim, evdeki tartışmada tek başına kalmis ve arkadaslarini ikna edememistir. Ve ayrilir ordan.

TİİKP, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde, "Parti çalışmalarını yürütmek" amacıyla, Doğu Anadolu Bölge Komitesi (DABK)'ni oluşturmuştur. Bu dönem DABK'ı, Oral Çalışlar, İbrahim Kaypakkaya ve Muzaffer Oruçoğlu, temsil etmektedir.
Dıyarbakır-Urfa-Adıyaman bölgesinden Muzaffer Oruçoğlu, Malatya-Tunceli bölgesinden İbrahim Kaypakkaya sorumludur.

Ve Faliyetlerine baslar. Ibrahim Kaypakkaya, Mehmet Çetin'in Gültepe'deki evinde Yüksel Özbek ile Ali Taşyapan'ı Diyarbakır'a gideceklerini söyler.

İbrahim Kaypakkaya, "Sizler Siverek bölgesine gideceksiniz. İlk iş olarak Siverek'in sosyal ve ekonomik durumunu tahlil eden geniş bir rapor hazırlayacaksınız", der ve Muzaffer Oruçoğlu, Kabil Kocatürk ve Mahmut Cantekin'i Siverek bölgesine gönderir..

Kisa bir süre sonra Doğu Anadolu Bölge Komitesi Sekreteri Oral Çalışlar'ın yakalanmasından sonra isler kimside olsa aksar. İbrahim Kaypakkaya, aksayan işleri yeniden düzenlemek amacıyla İstanbul'a gelir.Kisa bir süre kalan Kaypakkaya akabinde Görev bölgesine tekrar geri döner.


1971 Eylül ayı ikinci haftasında ise TİİKP Merkez Komitesi üyesi Doğu Perinçek, Halil Berktay, Bora Sabrı" Gözen, Hasan Yalçın ve Ferit llsever, Faysal Karaçalı'nın Anıttepe, Strazburg Caddesi Ar Sokak 13/1 nolu evinde bir toplantı yapar. Bu arada Toplantıya Merkez Komitesi yedek üyesi İbrahim Kaypakkaya katılmamıştır.

Bu sırada Malatya'da olan İbrahim, toplantıya, 29 Ağustos 1971 tarihli, "Yoldaşlar" başlıklı yazısını gönderir.

İbrahim'in katılmadığı, mektup gönderdiği bu toplantıda, partinin tüzük taslağı okunur. Eleştirisi yapılır. Bazı yerleri değiştirilir ve ikinci bir taslak haline getirilir Toplantıda, ayrıca, yeni görev bölüşümü yapılır. Hasan Yalçın İstanbul'a gidecektir. İstanbul'da olan Bora Sabri Gözen'in, Doğu Anadolu bölgesine gitmesi kararlaştırılır. Bora Sabri Gözen alışıncaya kadar Doğu Anadolu Bölge Sekreterliğini İbrahim Kaypakkaya ve Muzaffer Oruçoğlu yapacaktır.

Bora Gözen en kisa zamanda Doğu Anadolu Bölgesine gider. DABK başkanı olduktan sonra, TİİKP Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölge Komitesi (DABK) tarafından üç toplantı yapılır. Birincisi: 8-10 Kasım 1971 günlerinde,İkincisi: 10-11 Aralık 1971 günlerinde,Üçüncüsü: 7-8 Şubat 1972 günlerinde. 8-10 Kasım 1971 ile 10-11 Aralık 1971 günlere yapılan toplantılara Bora Sabri Gözen, İbrahim Kaypakkaya ve Muzaffer Oruçoğlu katılır. Bu toplantıların birisi Siverek'te üzüm bağlarında yapılır.

İbrahim Kaypakkaya, 1971 yılı sonunda, Nuri Çolakoğlu'na bir mektup gönderir. Mektupta, kongre hazırlığından bahsedilir.

TİİKP Merkez Komitesi, kongrenin Aralık 1971'de yapılmasını, İbrahim Kaypakkaya ise 1-15 Ocak 1972 tarihleri arasında yapılmasını teklif etmektedir. Yapılmasını istediği kongrenin tarihine uygun olarak İbrahim Kaypakkaya, 1971 yılı sonlarında, TİİKP'in militan kadrolarını etrafına toplamak için çalışmalar yapar. Sırasıyla peş peşe dört yazı kaleme alır. Her yazı, TİİKP Merkez Komitesi'nin yayınladığı yazıların eleştirilmesine yönelik yazılardır. İbrahim Kaypakkaya'nın TİİKP Merkez Komitesi'nin yayınladığı yazılara yönelik ilk eleştiri yazısı, Aralık 1971 tarihli, "Türkiye'de Milli Mesele"dir. Bu yazı, TİİKP Merkez Komitesi'nin yayınladığı, "TİİKP Program Taslağı", "12 Mart'tan Sonra Dünyada ve Türkiye'de Siyasi Durum" ile "Toprak Devrimi Programı" başlıklı yazıların eleştirisidir.

7-8 Şubat 1972 günleri, TİİKP Doğu Anadolu Bölge Komitesi(DABK)'ni oluşturanlardan İbrahim Kaypakkaya ile Muzaffer Oruçoğlu, Kürecik'te Mehmet Ali Özdoğan'ın evinde bir araya gelir. Bora Sabri Gözen, hasta olduğu için toplantıya katılamamıştır. İbrahim Kaypakkaya, kaleme aldığı DABK kararını, Muzaffer Oruçoğlu ile beraber okuyup, gözden geçirir ve yayınlanır hale getirir. Karar, daha sonra, Bora Sabri Gözen'e de verilir. Bora Sabri Gözen'in desteklemediği karar metnini Ali T'aşyapan, Ali Mercan ve Kabil Kocatürk, destekler. Karar metni, "bölge düzeyinde örgütlü kadrolara verilip" okutulması sağlanacaktır.

Bora Sabri Gözen, "Doğu Anadolu Bölge Komitesi (DABK) Kararları" ile 1972 Şubat ayı ortalarında, Avşar'a gelir.

Halil Berktay'la buluşan Bora Sabri Gözen, "İbrahim Kaypakkaya ile Muzaffer Oruçoğlu'nun partiyi reddettiklerini" anlatır Berktaya.

Halil Berktay, Bora Sabri Gözen'in anlattıklarını bir mektupla, Ankara'da bulunan Doğu Perinçek'e bildirir.
O dönemde, bir kaç kişinin dışında kimsenin bilmediği ve "Şafak Davası" başladıktan sonra herkesin haberdar olduğu, "Çetin/Lütfi" takma adlı Halil Berktay'ın Doğu Perinçek'e gönderdiği, 2 Mart 1972 Perşembe tarihli mektup, takma isimlerin yanına parantez içinde yazılan esas isimlerin dışında aynen şöyledir:

"Yoldaşım,
1- Musa (Muzaffer Oruçoğlu) ve Seyit (İbrahim Kaypakkaya) bayrak açmışlar. Tayland kararını kadroların önünde uydurma, revizyonizmi örtbas etmek için uydurulmuş diye aşağılıyor. Rüstem (Bora Sabri Gözen) aleyhinde dedikodulara girişiyor. Hareketin merkezi yönetimi için şerefsiz ve revizyonist tabirini kullanıyor. Daha vahimi şöyle bir ifşaatta yapıyor: Ö.Ö. (Ömer Özerturgut) Almanya sorumlusudur. H.B. (Halil Berktay) Ege sorumlusudur. Bunlar ve Rüstem (Bora Sabri Gözen) revizyonist D.P.'nin (Doğu Perinçek) revizyonist baş yardakçılarıdır. Bu ifşaat epey yayılıyor. Komiği, şu iddiada bulunuyor: Almanya'yı da parçalıyacağız. Hasan Yalçın ve Gün Zileli de bizden. Filistin tüm bizden. Herifi tam bir megolamanik hezeyan sarmış anlaşılan. Bunlara maalesef Ali Mercan, Ali Taşyapan da tamamen katılmış durumda. Eşyalara, teksir, daktilo, iki dürbün, 1.300 TL.ya alınan bir tabancaya el koyuyorlar. 1.500 liraya alınan bir Brovning 7.65 Rüstem (Bora Gözen)'de kalıyor. Malatya bölgesindeki üç partili mahalli kadro tamamen bizden. Bu heriflerin pozlarından nefret etmiş durumdalar. Kabil nerede belli değil.

2- Rüstem (Bora Sabri Gözen) ile kararlaştırdığı tedbirler: a) Rüstem, oraya varınca hiç bir şey olmamış gibi merkezinfikir ve eleştirilerini dinlemek için, kendilerini çağırdığını söyleyecek, allem kallem edip, bunları Ankara'ya yollamayı başaracak.

Bu arada Kisada olsa DABK karlarinin önemini belirteyim. Doğu Anadolu Bölge Komitesi (DABK)'nin on maddelik bu kararı, TİİKP Merkez Komitesine karşı alman tavrın temelini oluşturur.

Böylece Parti,, kuruluş tarihlerinin, 10 Şubat 1972 Perşembe günü olduğunu deklere eder...

( DABK karlarini buradan tikliyarak okuya bilirisiniz )

Bora Sabri Gözen, İbrahim Kaypakaya ile Muzaffer Oruçoğlu'nu ikna ederek Ankara'ya getirmesi için, Kürecik'e gönderilir.Kürecik'e giden Bora Sabri Gözen, Muzaffer Oruçoğlu ile İbrahim Kaypakkaya'ya,"Bazı konuları görüşmek amacıyla Merkez Komitesi, sizi Ankara'ya çağırıyor", der.

İbrahim Kaypakkaya, Ali Mercan, Ali Taşyapan ve Muzaffer Oruçoğlu, Ankara'ya çağrılma meselesini kendi aralarında konuşur, tartışır.İbo, gitmeme, Muzaffer, gitme yanlısıdır. Ankara'ya gitmesin diye Muzaffer Oruçoğlu ikna edilmeye çalışılır.Oruçoğlu, "Kopma bana göre çok erkendir. Zamansızdır. Partinin içinde kalıp mücadele.etmek daha doğrudur. En azından yapılacak kongreyi kendi açımızdan değerlendirme olanağı var. Kongreye kadar parti disiplinine uymak zorundayız. Bu nedenle gitmek gerekir. Kongreye katılalım, ondan sonra ayrılmak gerekiyorsa ayrılalım", der.İbrahim de, kararlı bir şekilde, "Ayrılığımızı burada ilan edelim ve gitmeyelim. Kongre düzenlenecek ama kongrede ne olacağını kestirebiliyoruz. Küçücük bir grubuz ama fikrimiz doğrudur. Fakat, çoğunluk o taraftadır. Ankara, İstanbul ve Ege bölgesindeki kadrolar onların tarafını tutuyor. Bu illegal dönemde herkese ulaşıp düşüncelerimizi açıklamamız çok zor. Kongreye katılsak bile çoğunluk onlarda olduğu için belki bize söz hakkı bile vermezler. Bunlar iflah olmaz", der.Fakat, Muzaffer Oruçoğlu gitmekte ısrarlı olduğu için İbrahim Kaypakkaya da Ankara'ya gitmek zorunluluğu duyar.

Daha sonra bazı arkadaşlarına anlattığına göre, bu arada Ankara'da, İrfan Çelik'e, "Partiye zarar veren hizipçi iki kişi Ankara'ya gelecek. Parti disiplinine göre hesap sorulacak. Onları al Söke'ye getir. Eğer gelmezler, itiraz ederlerse, bağlayıp bir minibüsle getirin ya da gönderin" denilerek, isim verilmeden İbrahim Kaypakkaya ile Muzaffer Oruçoğlu'nun tarifleri yapılır.

Muzaffer Oruçoğlu, bu konuda şunları anlatmıştır:

"Bu olayı cezaevinde iken genişçe duydum. İrfan anlattı. TİİKP Esas Hakkında Mütalaa'da belge vardı, biz o belgeden haberdar olunca duyduk. Ama, İrfan, İbo'ya anlatmış dışardayken olayı."

Ankara'ya gelen İbrahim Kaypakkaya ile Muzaffer Oruçoğlu, AST oyuncularından Erkan Yücel'in evine gider.Acil haller ve olağanüstü randevular için buluşma noktası tiyatrocu Erkan Yücel'in evidir.Bu dönem, TİİKP Ankara sorumlusu Nuri Çolakoğlu'dur. Her Pazartesi günü Erkan Yücel ile Nuri Çolakoğlu buluşur ve gereken bilgiler birbirine aktarılır.Kafasında ayrılma kararı olan İbrahim Kaypakkaya, Çapadan tanıdığı kişilerle bağ kurup, bunu anlatma amacındadır.

Nuri Çolakoğlu ile yaptığı konuşma sırasında, İbrahim,
"Çakır (İrfan Çelik), Ankara'da ise onunla görüşmek istiyorum", der.
"Çakır'ı nereden tanıyorsun?"
"Yakın arkadaşımdır. Çapa'dan tanıyorum."
İbrahim Kaypakkaya'nın "Çakır-İrfan Çelik"ı tanıdığını öğrenen Nuri Çoİakoğlu, İrfan Çelik'e, "Aksilik çıktı. Hizipçilerle birlikte Söke'ye gitmeyeceksiniz", der.

Parti Genel merkeziyle görüşmek amacıyla Ankara'ya gelen İbrahim ile Muzaffer'e, bu kez, görüşmenin Söke'de olacağı söylenir. Bu hiç hesapta yoktur. İbo, bundan kuşkuya kapılır.

İbrahim Kaypakkaya ile Muzaffer Oruçoğlu, 26 Mart 1972 Pazar Günü, Ege'nin Beşparmak Dağlarında İbrahim Kaypakkaya ile Muzaffer Oruçoğlu, TİİKP Ankara İl sorumlularından aldıkları para ile, 26 Mart 1972 Pazar günü, ilk önce Nazilli'ye gider.Nazilli'de İbrahim ile Muzaffer Oruçoğlu'nun karşılayan Durmuş Uyanık, hep birlikte Avşar köyüne gitmek için yola koyulur.Güvenliklerini sağlamak amacıyla İbrahim Kaypakkaya ile Muzaffer Oruçoğlu silahlı bir vaziyette karşılanır ve Doğu Perinçek'in kaldığı mağaraya götürülür.Muzaffer Oruçoğlu ve İbrahim Kaypakkaya, Doğu Perinçek ile karşılaştıklarında tokalaşır, birbirlerine hal hatır sorar. Parti ile konulara geçilir. Konuşmalar sakin bir havada başlar. Doğu, İbo ile Muzo'yı, zamansız, halktan kopuk çıkışlarla Parti güçlerinin tutuklanmasına, dağıtılmasına yol açmakla eleştirir.İbo ile Muzo da, Doğu'yu, silahlı mücadeleyi ertelemekle eleştirir.
Tartışmanın merkezinde İbrahim Kaypakkaya ile Doğu Perinçek vardır. Tartışma saatlerce sürer.Sonunda İbo, Parti'nin mevcut yapısı ve görüşleriyle silahlı mücadeleye önderlik edemeyeceğini, kongrenin ise hiçbir yenilik getirmeyeceğini ileri sürerek Parti'den ayrıldığını iİan eder. Ve Netlesilir.

Tartışmalar o gün için de sona erdikten sonra Doğu Perinçek'in görevlendirdiği iki silahlı köylü, gece, değişik yollardan İbo ile Muzo'yu Beşparmak Dağlarından geçirir ve Motorsikletle getirip otobüs durağına bırakır.İbo ile Muzo, iki köylünün kendilerini bıraktığı yerden, bir otobüse biner ve Ege bölgesinden Malatya'nın Akçadağ ilçesi Kürecik bucağına gitmek üzere yola koyulur.





TKP/ML Dönemi

Ege'nin Beşparmak dağlarından doğruca Malatya'nın Akçadağ ilçesi Kürecik(Kepez) bucağında Mehmet Ali Özdoğan'ın evine gelen Muzaffer Oruçoğlu ile İbrahim Kaypakkaya, kimlerle neler yapılacağını konuşur, tartışır. Varolan ilişkileri yürütmek amacıyla bir "Koordinasyon Komitesi" oluşturulmasına karar verilir. Bu nedenle çok yakın gördükleri kişilerle görüşme yapma kararı alınır.Muzaffer Öruçoğlu ile İbrahim Kaypakkaya, "Daimi Komite" olarak bütün işleri üstlenecektir. Tesbit edilen isimlere alınan kararlar uygun bir dille açıklanacak, kabul edenler, "Koordinasyon komitesi"ne alınacaktır. Koordinasyon Komitesi, birinci kongreyi hazırlayacak, program, tüzük hazırlanırken "Halk Savaşı" adlı bir yayın organı çıkartılacak, Tunceli, Malatya ve Diyarbakır'da gerilla savaşı örgütlenecek, "Daimi Komite" Tunceli'ye yerleşecektir.

Bekiruşağı Çay mahallesi civarında bir kervansaray yıkıntısında Ali Meral, Ali Mercan, Ali Taşyapan ve Hacı Özdoğan'a da ayrılma olayını anlatan İbo,
"Mevcut örgüt içinde kalıp görüş mücadelesi yapma olanağı tükendi. Artık onlarla uyuşulamıyacağı, beraber çalışılamıyacağı ve ikna olamıyacakları ortaya çıktı. Bunlarla devrim yapılamaz. Yeni bir Örgütlenmeye gitmek zorunlu", der.
İbo, daha önce konuştuklarını burada da aynen tekrarladıktan sonra, "İkinizi Koordinasyon Komitesi"ne alıyorum der.
Ali Mercan ile Ali Taşyapan, "olur" anlamında baş sallar.
Atılan bu adımdan sonra İbo, Arslan Kılıç'la görüşmek amacıyla İstanbul'a, gider.
Alİ Mercan ise, Şafak kadrolarına ayrılık nedenlerini anlatmak amacıyla Filistin'e, Muzaffer Öruçoğlu da Tunceli'ye gider.

İbrahim Kaypakkaya, "partiden ayrıldığını", Muzaffer Oruçoğlu, "partide kaldığını", açıklamıştır.

Parti Merkez Komitesi, bu konuda şu değerlendirmeyi yapar:

"Bölge Komitesinden birisi Partiden ayrıldı, birisi Partide kaldı. Biz, şimdi ikisini beraber gönderdik. Acaba bu doğru mu oldu?" Bu nedenle daha önceden bölgeye gönderilme kararı alınmış olan Daşar Karadağ'ın neler olup bittiğini öğrenmek amacıyla bölgeye gönderilmesine karar verilir.

Muzaffer Oruçoğlu Tunceli'ye geldikten hemen sonra, TİİKP merkezinden Daşar Karadağ da bölgeye gönderilir. Daşar karadağ, daha sonra Muzaffer Oruçoğlu ile dağ mahallesinde Şafak kadrolarının kaldığı evler civarında gece buluşur.
Ve 1972 Nisan ayının ilk haftasında, Tunceli'nin Dağ mahallesi'nde lise öğrencisi Baki İşçi'nin evinde Tunceli'nin Önde gelen Şafak kadroları toplanır.Daşar Karadağ, Muzaffer Oruçoğlu, Kabil Kocatürk, Kemal Bozdağ, Hasan İlter, Hayrettin İpek, Baki İşçi, İsmail Erdoğan, Halil İbrahim Akyol, Hüseyin Bozkurt, Ali Yıldız ve Ali Haydar Yıldız'in da bulunduğu yaklaşık onsekiz kişinin katıldığı bir toplantı düzenlenir.

Toplantıda, "TİİKP içerisindeki görüş ayrılıkları", ortaya konulur.
Daşar Karadağ, daha sonra, "Partinin imkanlarını kullanan İbrahim Kaypakkaya'nın hizipçilik yaptığını", söyler ve "maceracılıkla" suçlar. Beşparmak dağlarındaki toplantıda "Partiden ayrılmayacağını" söyleyen Muzaffer Oruçoğlu'nun, Parti merkezini, "devrime yan çizmek ve pasifizmle", suçladığını gören Daşar Karadağ şaşırir.

İbo, Nisan 1972'in son haftasında, İstanbul'a gider. Koordinasyon Komitesi için tesbit edilen isimler arasında Çapa'lı Arslan Kılıç da vardır. İbo, Çapa'dan tanıdığı Murat Aydın aracılığıyla TİİKP İhtilalci Gençlik Birliği sorumlusu Arslan Kılıç ile bağ kurar. TİİKP içerisindeki tartışmalardan Arslan Kılıç'ın haberi yoktur. İbo ile Arslan Kılıç, üç-dört gün birlikte olur, ayrılığa neden olan konuları konuşur, tartışır. İbo'nun getirdiği yazılar hakkında ikna olan Arslan Kılıç'ın, sadece, "Kemalizm" değerlendirmesi konusunda itirazı olur. Aslan Kilicin bu bakis acisi daha sonra onu tekrar Perincekicilerin saflarina Savuracaktir.

Yazdığı yazıları Arslan Kılıç'a veren İbrahim, "Bu yazıları tartışmalarımız, konuşmalarımız çerçevesinde oku ve bir karar ver. Yeniden İstanbul'a gelene kadar mevcut ilişkilerini sürdür ama sana bağlı diğer arkadaşlarla görüşmem için onları bu tartışmalar çerçevesinde hazırla.", der.

Bir süre daha İstanbul'da kalan İbo, daha sonra, Kürecik'e gider.

Ali Mercan bu arada 1972'nin Mayıs ayında, İbrahim Kaypakkaya'nın,"DABK Kararları", "Başkan Mao'nun Kızıl Siyasi İktidar Öğretisini Doğru Kavrayalım" başlıklı yazısı ve kamptaki kadroların hepsine hitaben yazılmış bir mektupla, Filistindeki kampa gelir. Ayrılığın anlatıldığı bu mektupta,- "Koordinasyon Komitesi'nin kurulduğu" bildirilmekte ve "Bu konuda fikriniz nedir/bizimle birleşmenizi istiyoruz", denilmektedir. Ali Mercan, Almanya'dan ve Türkiye'den bu kamplara gelmiş kadrolara, Partideki ayrılığı net bir şekilde ortaya koymaz ama, genel siyasi ortamı anlattıktan sonra, "Türkiye'ye gitmemiz ve silahlı mücadeleyi başlatmamız gerekir. Savaşmak isteyenler, gelsin", diye durumu ortaya koyar. Kamplardaki tartışmada ayrılık esas olarak, "Türkiye'ye gelmek isteyenlerle, istemeyenler arasında", geçer. Çünkü, kampta bulunanların hemen hepsi, TİİKP Merkez Komitesine muhaliftir. Çalışmalara katılmak amacıyla ilk partide şu kişiler Türkiye'ye gönderilir: Mümtaz Çeltik, Davut, İbrahim, Abdullah isimlerindeki gençler, Mehmet Duran Şeker ve Deniz astsubayı iken orduyu terkettikten sonra İstanbul'dan Almanya'ya gitmiş Kazım adında Sivaslı bir genç. Ali Mercan, bu gençlere Türkiye'ye gittiklerinde İbrahim Kaypakkaya'yı nasıl ve nerede bulabilecekleri yönünde bilgiler verir.

Türkiye'ye gönderilen gruptan sonra kampla, Cengiz Çandar, Müfit Özdeş, Ümit Ağca, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisi Kerim Öztürk, Kınkhanlı Ali isimli bir genç, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi öğrencisi Yücel Özbek, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi öğrencisi Ahmet Özdemir, Mehmet (Almanyalı Kadir), GEE öğrencisi Ali Mercan ve Cem Somel kalmıştır. Grubun arasında; İbrahim Kaypakkaya'nın başlattığı hareket ile münasebet ve Türkiye'ye dönme konusunda ihtilaf çıkar. Mehmet (Almanyalı Kadir), Ali Mercan ve Cem Somel, kendilerini İbrahim Kaypakkaya'nın başlattığı hareketin bir parçası olarak görmektedir. Bu grup, hareketin ihtiyaçlarına göre davranmaları gerektiğini, askeri eğitim görecek arkadaşlar dışındakilerin vakit geçirmeden Türkiye'ye dönmeleri savunmaktadır.
Tartismalar sonucunda Cem Somel, Ali Mercan ve Mehmet(Almanya!ı Kadir), diğer kadroların Türkiye'de mücadele etme isteğinden şüphelenir ve üç kişi olarak Türkiye'ye gitmeye karar verirler.

Türkiye`ye dönen Ali Mercan Malatyada Kaypakkaya ile bulusur. Kaypakkaya'ya Lübnan'daki kamplarda yaşanan durum anlatılır. Ve İki grup halinde Kürecik'e gitmeye karar verilir. Mehmet (Almanyalı Kadir) ile Ali Mercan, ilk önce gider. Ertesi gün, İbo ile Cem Somel, Kürecik'e geçer. Ibo, Cem Somel, Ali Mercan, Mehmet (Almanyalı Kadir) ve Ali Taşyapan, Kürecik (Kepez)'in hemen dışında değirmenci Haydar'ın mekanında bir kaç gün süren toplantı yapar. Haydar, dışarıya gözcü olarak bırakılır. Toplantıda, İbrahim Kaypakkaya'nın defterlere yazılı, yazı müsveddeleri okunur ve tartışılır. Toplantı sonunda, İbo, Geçici Koordinasyon Komitesi'ne katılma önerisini Mehmet (Almanyalı Kadir) ile Cem Somel'e de yapar. Mehmet (Almanyalı Kadir), bu öneriyi kabul eder. Cem Somel, kendini yeterli görmediğini ileri sürerek öneriyi reddeder. Geçici Koordinasyon Komitesi için İrfan Çelik ile Hikmet Şenses üzerinde de durulur, fakat sonra vazgeçilir.

Ali Mercan ile Mehmet (Almanyalı Kadir), Maraş tarafına, Cem Somel ile Ali Taşyapan, Kürecik bölgesinde kalır, İbo da Tunceli'ye gider. İbo Ağustos 1972'de Tunceli'ye gelir. Zaman zaman Tunceli'ye uğrayan Ali Haydar Yıldız, İbrahim Kaypakkaya ile birlikte Düzgün Dağı'na gider. Kadroların da katılmasıyla yaklaşık on kişi Düzgün Dağında bir toplantı yapar. İbrahim yoldaş, bu arada, ihbarcı muhtarın öldürülmesi olayını, Muhtar Mustafa Mordeniz'in nasıl cezalandığırıldığı anlatır." Toplantıya katılan kadroların büyük çoğunluğu, muhtarın cezalandırılmasının tam zamanında yapıldığı ve doğru olduğunu belirtir. Daha sonra, Tunceli'de imkanlar, toparlanma ve harekete geçme konusu tartışılır.

İbrahim Kaypakkaya, 'Şafak'tan ayrılma hareketini' detaylı olarak arkadaşlara anlatir. Beraberinde getirdiği Şubat Kararı'nı ve diğer yazıları müştereken okurlar, Bunun üzerine toplantiya katilanlar kendisini destekleyeceğini bildirir. Daha sonra Ibo bu konuda açıklamalar yapar. Parti kurmak için üç kişilik bir koordinasyon komitesinin tesbit edildiğini ve bu komitenin partiyi kurmak için bazı ön çalışmalara giriştiğini, söyler. Bu parti komitesi, önümüzdeki iki yıla kadar tüzüğün ve programın hazırlanmasını, sağlam unsurları tesbit ederek kongreye gitmek suretiyle merkez komitesinin ve parti yayın organının gerçekleşmesini sağlayacaktır der.
Partinin askeri kanadı TİKKO ve gençlik kanadı TMLGB'nin ise şimdilik isim olarak mevcut olduğunu, kadrolar çoğaldığı takdirde bunların da kurulacağını söyler.

Ertesi gün, Muzafer Orucoglu Tunceli parti sorumlusu, Ali Haydar Yıldız'ı ise askeri sorumlu olarak Tayin edlir. İbo, arkadaşlarından ayrıldıktan sonra Siverek'e gider. Siverek'te bulunan kadrolarla görüşür. Seyithan Dokay'a, bir adres tarif ettikten sonra DABK kararlarını vererek İstanbul'a götürmesini isteyen İbo, Siverek'ten ayrılır ve İstanbul'a gider. Seyithan Dokay, DABK kararlarını aldıktan sonra tek başına İstanbul'a gelir. Gürün Han'ın üçüncü katında çaycılık yapan Erzincanlı bir genci bulur ve belgeyi ona verir. Bu arada Hikmet Şenses gelir. Hikmet Şenses ile Seyithan Dokay, Ümraniye'de bir eve gider. Cem Somel ile İbrahim Kaypakkaya evdedir. Bir gün evde kalan Seyithan Dokay, ertesi gün Siverek'e geri döner.

Ibrahim Kaypakkaya, İstanbul'a Ağustos 1972'nin son günlerinde de gelir. Herkesle tek tek görüşür. Sonra da Arslan Kılıç'ın evine gider. İbo, Arslan Kılıç'a, "Hikmet Şenses (Sarı), Ahmet Kaplan, Mehmet Kaplan, Cafer Şen, Meral Yakar, Murat Aydın, işçi Muhsin Canik ve diğer arkadaşlarla görüştüm, onları ikna etim. Bu arkadaşlar, TÎİKP'den ayrılırken bir adet teksir makinesini, bir daktilo makinesi, 36 fünye, bir miktar fitil, 7.65 çapın¬da iki adet tabanca, iki adet el bombası bir kaç parça dinamit lokumu gibi bazı malzemeleri de birlikte getirdiler" der.

Bu dönem, TİKKO'ya katılanlar arasında İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Kimya bölümü öğrencisi Eser Kuran, İstanbul Üniversitesi Jeoloji talebesi Adnan Köle ile İTÜ öğrencisi Yalçın Büyükdağlı da vardır.

Ibrahim, Arslan Kılıç'a gelişmeleri anlattıktan sonra kendilerine katılıp katılmayacağı konusunda karar verip vermediğini sorar. Arslan Kılıç, üyeliği kabul eder ve Koordinasyon Komitesi, altı kişiye yükselir.

Özellikle Arslan Kılıç, Cem Somel ve Hikmet Şenses'in yü¬rüttüğü çalışmalar sonunda TİİKP'in gençlik kolu olan İhtilalci Gençlik Birliği saflarındaki hemen bütün üyeler Ahmet Muharrem Çiçek ile Yalçın Bûyükdağlı'nın çabalarıyla TİKKO'ya katılır.

İbo, kaldığı evlerde arkadaşlarıyla yazılarındaki tesbitler hakkında konuşur, onların neler düşündüklerini öğrenmek ister. Hikmet Şenses, İbo'nun "kapitalizm" hakkındaki tesbiti hakkında şunları söyler, "Sovyetler Birliği'nde 90 milyon nü¬fus, 1,5 milyon sanayi proleteryası var deniliyor. Biz de zaten sendikalar 1,5 milyon işçi var diyor. Ve nüfusumuz 30 milyon. O zaman, işçi sınıfı neden temel olmasın?"
Daha önce hazırladığı bazı yazılarını yeniden gözden geçirir. İbrahim'in elle yazdığı yazılarını Meral Yakar, daktilo eder. Cem Somel, daktilo hatalarını düzeltir, yazının eksik sayfalarını tamamlar.

Cem Somel, İstanbul'daki çalışmalara vakıf olduktan sonra İbrahim Kaypakkaya'ya, "Koordinasyon Komitesi'ne girebilirim", der. "Buna ben tek başıma karar vernemem. Koordinasyon Komitesi'nin diğer üyeleriyle görüştükten sonra karar verebiliriz", diye karşılık verir.

İbrahim Kaypakkaya, Arslan Kılıç ve Cem Somel, hareketin yeni bölgelere yayılması için bazı çalışmalar yapmıştır. Arslan Kılıç'ın bir kısım arkadaşıyla Ege bölgesine gidip, orada köylülerle faaliyete girmesi, Cem Somel'in bütün Trakya İstanbul, İzmit, Adapazarı, Zonguldak bölgesinde faaliyet yürütmesi, İbrahim kaypakkaya ile Muzaffer Oruçoğlu'nun "Merkez Bölge" diye tanımladıkları Tunceli bölgesinde görev yapması hakkında düşünceler dile getirilir. Bu konuları, diğer Koordinasyon Komitesindeki arkadaşlarıyla görüşüp, bir karara bağlamak amacıyla İbrahim Kaypakkaya, Kasım 1972 'de doğu bölgesine gider.

İbo, bölgeye geldikten sonra, Ali Mercan ve Ali Taşyapan ile Kürecik'e bağlı Harunuşağı köyünde bir evde toplantı yapar. Malatya Bölge Komitesi'nin son toplantısıdır bu. Toplantıda, Akçadağ ve Elbistan'daki durum değerlendirilir. Neler yapılabileceği, neler yapılması gerektiği hakkında görüşler dile getirilir. En sonunda İbo, bundan sonra Tunceli bölgesine yerleşip, orada düzenli bir örgütsel faaliyetin içine gireceğini ve böylece seyyar yaşamını yerleşik hale getireceğini söyler. Bu kısa değerlendirme toplantısından sonra, Koordinasyon Komitesi üyesi Mehmet (Almanyalı Kadir)'le de görüşme yapmak amacıyla Elbistan yöresine gidilmesi kararlaştırılır.

Büyük zorluklardan sonra Elbistan'ın Atmalı-Kaşan köyüne varan Ali Mercan, Ali Taşyapan ve İbrahim Kaypakkaya, Mehmet (Almanyalı Kadir) bir toplantı yapar. İbo ile Ali Taşyapan, toplantıdan sonra zaman kaybetmeden Kürecik bölgesine gitmek için hareket ederler. Yolculuk esnasında, Münir Dışkaya'nın evine uğranır, gece Zülal Polat'ın evinde kalındıktan sonra Kürecik'e gelinir.İbo burada Ali Taşyapan'la vedalaşarak ayrılır. Bu iki arkadaşın son görüşmeleridir.

Ali Taşyapan, 12 Şubat 1973 Pazartesi günü, Kayseri, Tavukçu mahallesi Gündoğdu Sokak No: 43'deki evde İbrahim Gülgeç'le beraber yakalanır. Ali Taşyapan`in üzerinde Hamza İnce adına düzenlenmiş sahte kimlik ile bir tabanca ve mermi vardir.

Bazı konuları, Muzaffer Oruçoğlu, Ali Taşyapan, Ali Mercan ve Mehmet (Almanyalı Kadir)'!e görüştükten sonra İbrahim Kaypakkaya, 1972 yılının Kasım sonu Aralık ayı başında İstanbul'a geri döner . İbrahim Kaypakkaya burada örgütün İstanbul sorumluları ile bir toplantı yapar. Cem Somel ve Arslan Kılıç'ın da katıldığı bu toplantıda, özetle şu görüşmeler yapılır: İbrahim Kaypakkaya, "Diğer Koordinasyon Komitesi üyeleri de, senin üyeliğini kabul ettiler", diyerek, kararı Cem Somel' e bildirir.

Böylece, Koordinasyon Komitesi yedi kişiye yükselir.

Koordinasyon Komitesi, elde edilen bilgi ve belgelere göre şöyledir:

İbrahim Kaypakkaya (Hamza)
Muzaffer Oruçoğlu (Hıdır),
Ali Taşyapan (Cemal),
Cem Somel (Abbas),
Ali Mercan (Hasan),
Aslan Kılıç (Seyit)
ve Mehmet (Almanyalı Kadir), isimli şahıs.

Bu arada "Daimi Komite" adı altında ilk "Kurucu Komite" İbrahim Kaypakkaya ve Muzaffer Oruçoğlu tarafından meydana getirilmiş, kongreye kadar "Merkez Komitesi" görevi üstlenen yedi kişilik bir "Koordinasyon Komitesi" oluşturulmuştur. Koordinasyon Komitesi'ni oluşturanlar, hiç bir zaman bir araya gelmemiştir. Koordinasyon Komitesi'nin arasındaki diyalogu İbrahim Kaypakkaya, bölgeleri dolaşarak sağlar. Bu nedenle, İbrahim Kaypakkaya'yı sürekli olarak değişik yerlerde görmekteyiz.

Parti Isimi TKP(ML) olarak tekrar karara baglanir. İbrahim'e göre, hareketin gövdesini parti teşkil eder ve TİKKO'da bunun yan bir teşkilatıdır. Toplantıda alınan kararlara göre, Koordinasyon Komitesi'nin yan kuruluşları olan "Türkiye İşçi Köylü Kurtuluş Ordusu (TİKKO)" ile "Türkiye Marksist-Leninist Gençlik Birliği (TMLGB)'nin"değişik bölgelerde yaygınlaşması için daha yoğun çalışmalar yapılacaktır.

TMLGB hakkında İbo ile Cem Somel arasında tartışma olur.İbo, TMLGB'nin siyasi bakımdan ileri olan ve ilerde partiye girebilecek genç işçilerin, talebelerin, genç esnaf ve sanaatkarların genel bir teşkilatı olması gerektiğini savunmaktadır. Cem Somel ise, genç işçilerin, genç esnafın (çırakların, kalfaların, muavinlerin vs.) ve talebelerin ortak bir faaliyette bulunamıyacaklarını, hele genç işçilerin fabrika içinde teşkilatlanmasının dışında aynen teşkilatlanmaması gerektiğini savunur. Cem Somel'e göre, TMLGB, sadece devrimci talebelerin arasında bir teşkilat olmalıdır. Ahmet Muharrem Çiçek de Cem Somel'in fikrini benimser. Arslan Kılıç, bu konuda fikir beyan etmez. Koordinasyon Komitesinin diğer üyeleriyle de görüşülerek bu konuda bir karara varılacaktır. Fakat, bu gerçekleşmez. Mehmet Zeki Şerit, TMLGB'nin ilk İstanbul Komitesi Başkanı seçilir. Muzaffer Oruçoğlu, istanbul'a geldikten sonra Mehmet Zeki Şerit, başka bir alanda görevlendirilir. Kutsiye Bozoklar, Ferya Sarıoğulları ve Ali Şenci'den müteşekkil yeni bir İstanbul Gençlik Komitesi oluşturulur. Ahmet Muharrem Çiçek'e de, TİKKO İstanbul Bölge Komitesi adına bunları denetleme görevi verilir.

İbrahim Kaypakkaya, Lenin'in "Örgütsel Görevlerimiz Üzerine Bir Yoldaşa Mektup" başlıklı yazısında çizdiği teşkilat şemasını ilk önce İstanbul'da uygulamak isteğindedir. Bu şemaya göre, bir Şehir Komitesi olacak ve buna bağlı fabrika (Parti) komiteleri olacak. Şehir Komitesi'nin emrinde tektek veya grup olarak çalışan propagandacılar ve teşkilatçılar olacak. Şehir Komitesi, ayrıca, ihtiyaca göre (partili veya partisiz) hücreler kuracakve bunlar teknik işlerde (bildiri basma, dağıtımı, malzeme nakliyatı vs.) uğraşak. İbrahim Kaypakkaya, Lenin'in şemasına profesyonel gerilla hücreleri ekler. Bir de fabrika kızıl muhafızları olacaktır. Bunlar, Fabrika Komitesinin genç işçilerini silahlandırarak teşkilatlandırmasıyla kurulacak ve grevlerde, yürüyüşlerde vazife göreceklerdir. Bu nedenle Yalçın Büyükdağlı, Ahmet Muharrem Çiçek ve Cem Somel'den oluşan bir komite oluştulur. Bu komitede Ahmet Muharrem Çiçek, gerilla hareketlerine kumanda edecektir. Kadrolar kalabalıklaştıktan sonra ilerde, Ahmet Muharrem Çiçek'in başkanlığında bir "Askeri Komite" kurulacaktır. İbrahim Kaypakkaya, Türkiye çapında çalışma alanını sekiz bölge olarak tasarlar. Her bölgenin başında bir Bölge Komitesi olacaktır. Ali Taşyapan, Ali Mercan ve Mehmet (Almanyalı Kadir), Doğu Anadolu; Arslan Kılıç, Ege; Cem Somel, İstanbul bölge komitesinde görev alacaktır. Parti içi eğitimi ve görüş alış-verişini sağlayacak "İşçi-Köylü Kurtuluşu" veya "Halk Savaşı" adlı bir yayın organı teksir makinesiyle Tunceli'de çıkartılacaktır.

TİİKP'deki ayrılıktan sonra İbrahim Kaypakkaya'ya en büyük destek Dersim bölgesindeki kadrolardan gelmiştir. Dersim'deki çalışmalar Muzaffer Oruçoğlu ve Ali Haydar Yıldız'dan oluşan komite aracılığıyla yürütülmektedir. Bu komiteye bağlı olarak, Süleyman Yeşil, Ali Yeşil, Ali Yıldız, Ali Haydar Yıldız, Baki İşçi, Ali İşçi, Mümtaz Çeltik, Halil İbrahim Akyol, Ziya Aydın; Hüseyin Tekin, Hüseyin Açıkgöz, Abdullah Akyüz, Abdullah Çimen, Metin Gök, Hüseyin Şoroğlu, İsmail Erdoğan, Kemal Bozdağ, Metin Gök, Musa Doğan, Musa Söğüt, Hasan Gülmez, Hasan İlter, Hayrettin İpek, Kenan Kasar gibi kişiler vardır.

Ilk zamanlar TİİKF imzalı ilanlar basarlar. Daha sonra Haydar'ın (Mümtaz Çeltik) teklifiyle (F)'nin yerine (O) koyarlar. Dört kişilik bir toplantıydı. İbo, muzo, Ali Haydar Yıldız ve Mümtaz Çeltik. Düzgün Dağı 'Cayan Mağarası'nın önünde, Haziran 1972'de TİKKO ortaya çıkar. Yukarda`da Gördügümüz gibi 1972 yılının Kasım sonu Aralık ayı başında yapilan toplantida netlesir karara baglanir. Ordu Marşını da Muzaffer Oruçoğlu yazıp besteler.

Bu arada Dersimde Eylemlikler baslar "Gavur İsmail" olarak anılan İsmail Erdoğan ile Hayrettin İpek, Deniz Gezmiş, Yusuf Arslan ve Hüseyin İnan'ın idamlarını protesto etmek amacıyla, 7 Mayıs 1972 Pazar günü gece yarısı, Tunceli İl Jandarma Birlik Komutanı Üsteğmen Fehmi Altınbilek'in lojmanına dinamit atar. Ve etrafa "TİKKF" ibareli beyannameler atılır. Tunceli Lisesi öğrencileri, idamları protesto için beş gün derslere girmez. Bu eylem, bazı belgelerde, " TKP/ML`nin ilk eylemi olarak" değerlendirilir. Eylemler konusunda bölgeler tam bir insiyatife sahiptir.
Koordinasyon Komitesi, temel kararları almaktadır. Ama akbinde Bu eylem nedeniyle Muzaffer Oruçoğlu ile Ali Haydar Yıldız, Haydaran bölgesine gitmek zorunda kalır. Çünkü, birlik komutanın evine atılan bomba nedeniyle Dersim'de büyük çapta operasyon başlatılmıştır. Jandarmanın yaptığı operasyonlara karşı tepkilerini dile getirmek amacıyla Tunceli Bölge sorumluları, bir eylem planlar. Tokyo lastiğinden, "Kahrolson faşizm, yaşasın ihtilal - TİKKF" yazılı bir mühür yapar. Tokyo lastiğinden yapılan mühürle, sloganlar küçük kağıt etiketlere basılır.16 Mayıs 1972 Salı günü gece yarısı, bir kısmını Dersim sokaklarına Pulama diye atilir, bir kısmını da duvarlara yapıştirilir.

Ağustos ayında gözaltına alınan Süleyman Yeşil de, eylül ayında serbest bırakılır. O sirada Dersim'de TKP/ML`nin düzenledigi eylemler şunlardır: Muzaffer Oruçoğlu ile Ali Haydar Yıldız, inşaat halinde olan Keban barajı inşaatlarında çalışan işçilerin kaldığı yerlerde siyasi çalışma yapar, bazı işçilerle toplantılar düzenler. Taraftarı olan işçilerden bir miktar dinamit, fünye ve bir tane de demir kesen büyük makas alınır. Ali Haydar Yıldız ile Muzaffer Oruçoğlu, Nazimiye'de tüccar Hasan'ın evine bomba atar. Mümtaz Çeltik ile Hasan Gülmez, Ovacık ilçesi Yalmanlar köyünde, 22 Kasım 1972 Çarşamba günü yakalanır. Baki İşçi, 2 Aralık 1972 Cumartesi günü, Dersim il merkezinde, "Kahrolsun faşizm, yaşasın ihtilal" başlıklı ve "Kızıl yıldız ve Orak çekiç" işaretli, TİKKF (Türkiye İşçi Köylü Kurtuluş Fedaileri) rumuzlu beyannamaler dağıtırken suç üstü yakalanır. 14 Aralık 1972 Perşembe günü gecesi, Mazgirt'e bağlı Darıkent (Muhundu) bucağında görevli uzman çavuş Ertuğrul Taştemel'in evine bomba atılır. Olay yerine, üzerinde "Kızıl Yıldız" amblemi altında "TİKKO" imzası bulunan ve "Yaşasın işçi köylü devrimi. Halkımız faşizmi er geç ezecektir" ibareleri bulunan beyannameler bırakılır. Ali Haydar Yıldız ile Süleyman Yeşil, Tunceli Emniyet Müdürü Salih Suphi Savdır'ın oturduğu lojman ile lojmanın altında bulunan Merkez Polis Karakoluna, 5 Ocak 1973 Cuma'günü, saat 00.45 civarında dinamit atar. Lokumunun içerisine demir parçaları yerleştirilen dinamitler, arka arkaya büyük bir gürültü ile patlar. Dinamitlerden biri de karakoldaki polis yatakhanesine atılır. O anda uykuda bulunan Mustafa Şahin, Cumali Eker, Hilmi Çömlekçi ve Mustafa Eser isimli Fasist Koluk Gücleri muhtelif yerlerinden yaralanır. İki gün sonra yeni bir patlama daha olur. Tunceli'nin Mazgirt ilçesi Fasist İlköğretim Müfettişi İbrahim Ertuğrul'un evine, 6 Ocak 1973 Cumartesi günü, dinamit atılır. TIKKO militanlari, Karakocan ilçesinde Koluk Güclerinden Fasist uzman çavuş Mehmet Gövde'nin evine, 12 Ocak 1973 Cuma günü gecesi bomba atar.

Buara da Ali Haydar Yıldız, Siverek'e el yapımı bazı patlayıcılar getirir ve tekrar Dersim`e geri döner. 1972 sonunda Siverek'te bazı yerlere bombalı saldırılar yapılır. İlköğretim Müdürü Mehmet Oyman ile Adliye Başkatibi Adnan Dikmen'in evlerine, 6 Ocak 1973 Cumartesi günü, atılan patlayıcılar patlar. Siverek Lisesi bahçesine, 30 Ocak 1973 Salı günü, "Faşistlere ölüm" başlıklı beyanname atılır.

Malatya'nın Kürecik bölgesindeki çalışmalar Ali Mercan ve Ali Taşyapan önderliğinde yürütülür.Daha sonra İrfan Çelik, Alparslan Öztürk, Ömer İnce, İbrahim Gülgeç, Kaya Bozoklar, Aziz Vatan da bu çalışmalara katılır.Malatya'da çalışan Cafer Şen, bir süre Malatya'da çalıştıktan sonra Gaziantep'e gönderilir. Cafer Şen, Gaziantep'deki örgütsel çalışmaları Mehmet Tatar'la yürütür.Bu sırada İstanbul'da olan İbrahim Kaypakkaya Yoldas Kürecik bölgesine, 7 Aralık 1972 tarihli, "Bir Köylük Bölgedeki Yönetici Yoldaşlara Mektup" başlıklı talimatı gönderir.

Diyarbakır Eğitim Enstitüsü öğrencisi Yusuf Enez'in kaldığı yerde, Polis tarafindan 10 Ekim 1972 Salı günü, İbrahim Kaypakkaya'nın yazdığı, "Türkiye'de Milli Mesele" ve "Şafak Revizyonizmi ile Aramızdaki Ayrılıkların Kökeni ve Gelişmesi" başlıklı yazılar bulunur.Yunus Enez, sorgusunda, "Bu metni Hamza Oğuzer adlı arkadaşımdan aldım", der. Bu sırada memleketi Elazığ'da olan Hamza Oğuzer, Ocak 1973 başlarında gider Sıkıyönetim komutanlığına teslim olur.

İrfan Çelik ile Alparslan Öztürk, 10 Mart 1973 Cumartesi günü, Malatya'da kaldıkları evde yakalanır.

İstanbulda ise Arslan Kılıç, 22 Ocak 1973 Pazartesi günü, Ümraniye, Atatürk Mahallesi, Çavuşbaşı Caddesi 42 nolu evde Meral Yakar'ı kazaen tabanca ile yaralar.
Arslan Kılıç, yaralı olan Meral Yakar'ı hemen sırtlayarak yoldan geçmekte olan Sami Ermete'nin kullandığı minibüse bindirir ve Haydarpaşa Numune Hastahanesi'ne götürür. Fakat, Meral Yakar, tedavi edildiği hastahanede ölür. Hastahane yetkilileri, durumundan şüphelendikleri için Arslan Kılıç'ı emniyete ihbar eder. Bunun sonucunda Arslan Kılıç, yakalanır.

Ali Haydar Yıldız'ın ölümü nedeniyle, Boğaziçi Üniversitesi'nde, 29 Ocak 1973 Pazartesi günü, bildiri dağıtılır.

Çalışmalara katılmak, Diyarbakır'daki örgüt tutukluları hakkında bilgi toplamak amacıyla Diyarbakır'a gönderilen Adnan Köle, 10 Mart 1973 Cumartesi günü gece yarısı şüphe üzerine bir gece bekçisi tarafından yakalanır. Adnan Göle'nin taşıdığı valiz içerisinde örgüte ait bir kısım belge ile yayınlar çıkar. Güvenlik görevlileri nezaretinde İstanbul'a getirilen Adnan Göle, Şehremini, Deniz Abdal mahallesi Kaşgarlı Mahmut Sokak No:1 6'daki evi, 18 Mart 1973 Pazar günü, güvenlik görevlilerine gösterir. Şehremini Deniz Abdal Mahallesi Kaşgarlı Mahmut sokak No:16'daki dairede bulunan Ahmet Muharrem Çiçek, Ali Şenci, Kutsiye Bozoklar ve Mehmet Zeki Şerit'in sözlüsü Feryal Sarıoğulları emniyet mensupları tarafından, 19 Mart 1973 Pazartesi günü, saat 10.30'da sarılır. "Teslim ol" çağrısına ateşle karşılık verilmesi üzerine çatışma çıkar. Çatışmada TKP/ML nin yigit önderlerinden Ahmet Muharrem Çiçek ölür, Kutsiye Bozoklar yaralanır
3 Bölüm; Kaypakkay`nin ele gecirilisi ve Katledilisi


Kaypakkaya Yakalaniyor

Ali Haydar Yıldız, sabahleyin, İbrahim Kaypakkaya'yı yol kenarındaki Halil İbrahim Akyol'un babasına ait Karakoçan'nın Paş köyündeki kahvehanesinde bulur.. Beklemeden yola çıkan Ali Haydar Yıldız ile İbrahim Kaypakkaya, ilk önce Bostan köyüne gelir, öğleye doğru Ovacık'a bağlı Dest nahiyesi ormanlarındaki, arkadaşlarıyla kaldıkları eve ulaşır. 1973 yılbaşında İbo, Muzaffer Oruçoğlu, Ali Haydar Yıldız, Süleyman Yeşil, Hüseyin Bozkurt ve Ovacık'h Murat Aydın, "Ho Şi Minh" adını verdikleri Hakis köyünün karşısındaki dağ evindedir.

Fasist Kolluk gücleri geniş çaplı başlattığı operasyonlar nedeniyle Deşt'te fazla kalamıyacaklarını değerlendiren Muzaffer Oruçoğlu, İbrahim Kaypakkaya, Süleyman Yeşil, Ali Haydar Yıldız, Hüseyin Tekin, Musa Söğüt, Yılmaz Karakoç, Murat Aydın, Hüseyin Bozkurt ve Kamer Özkan, çeşitli istikametlere dağılmaya karar verir.
Muzaffer Oruçoğlu, İbrahim Kaypakkaya, Süleyman Yeşil, Ali Haydar Yıldız ve Hüseyin Bozkurt, Haydaran bölgesi, Vartinik mezrasına geçer.

İbrahim Kaypakkaya, Muzaffer Oruçoğlu ve Nazimiye'li Hüseyin Bozkurt, 24 Ocak 1973 Çarşamba günü, Tunceli'nin Haydaran bölgesi Munzur dağlarının kolu üzerinde bulunan Seyithan ile Gökçek köylerine yakın Vartinik mezrasındaki evdedir.
Ali Haydar Yıldız ile Süleyman Yeşil, yiyecek getirmek için tanıdık bir köye getmiştir. Sabaha doğru, Barıkbaşı istikametinden arkadaşlarının kaldığı eve yaklaşan Ali Haydar Yıldız ile Süleyman Yeşil, üç kez parola ıslığını çalar. Fakat, karşılık yoktur. Evde kalanların ayrıldıkları veya nöbette bırakılan kişinin uyumakta olduğu düşünülür. Nöbetçi Hüseyin Bozkurt, uyumuştur.

Süleyman Yeşil, eve iki kere taş atar. Hüseyin ile İbrahim, evin duvarına çarpan taşların seslerini aynı anda duyar ve kalkar. Arkadaşları evde otururken çevreyi gözetlemeye başlayan Hüseyin Bozkurt, emniyet kuvvetlerinin eve doğru yaklaşmakta olduğunu görür ve durumu arkadaşlarına haber verir. Jandarma, bu arada, "Teslim ol" çağrısı yapar.

İbrahim Kaypakkaya ve yoldaşları, bir taraftan bulundukları yerden uzaklamaya çalışırken bir taraftan da kendilerinden daha aşağıda bir yerde olan jandarmaların üzerine patlayıcı madde atar ve ateş eder. Kaçmaya çalışanlardan önce TIKKO`nun yigit Komutanlarindan Ali Haydar Yıldız, sonra İbrahim Kaypakkaya, vurulur ve düşer. İbrahim Kaypakkaya, Jandarmalar bakmaya gelince ölü numarası yapar. Başından kan aktığını gören ve öldü sanan jandarmalar, yakalamak amacıyla kaçanların peşine düşer. Muzaffer Oruçoğlu, kendini uçurumdan aşağı atar. Karlar içinde dereye kadar iner. Askerlerin ateşi ve bombaları altında iki saat kadar uçurumun altındaki dere yatağının içinde kalan Muzaffer Oruçoğlu ile Hüseyin Bozkurt, sonunda oradan kurtulur .

Dedesi 1938'deki Dersin İsyanında Haydaran bölgesinin lideri olan Ali Haydar Yıldız ölmüştür. Yaralı olan İbrahim Kaypakkaya, fırsattan istifade ederek çatışma bölgesinden uzaklaşır.

Evde yapılan aramada tüfek, boş ve dolu fişekler, mermiler, çeşitli yapıda bombalar, bomba yapmaya yarar malzeme, kitaplar ve örgüt yayınları bulunur. Çatışmadan kurtulan Muzaffer Oruçoğlu, bir ay Mazgirt köylerinde kaldıktan sonra İstanbul'a gider. Kaypakkaya ise Bölge kontrol altında olduğu için gizlendiği yerde iki gün beklemek zorunda kalir. Üzerimde kibrit dahi yoktur yoktu. Kanlı elbiseleri değiştirebilmek için başka elbiseside yoktur. Ayrıca yiyecekte yoktur. İki gün sonra aç susuz, bir köye gider. Köylüler eve almadıkları gibi ekmek dahi vermezler. Bölgede korkunç bir terör esiyordur. Bir başka köye gider. Orada yaralarıma merhem sürerler, karnını doyururlar ayaklarımı ısıttırlar, biraz giyecek verirler. Kaypakkaya Yoldas uzak bir mağaraya götürüp birakirlar. Baskına uğradıklarinda ayağındaki ayakkabıların her ikisinin altı da topuğuna kadar yırtıktır. Ayaklari donmaya başlamıştı. Köylüler, yeni ayakkabı vermistir ama donma devam ettmektedir. İki gün de o mağarada kalir. Yarasinin biraz iyileşmesini, ondan sonra ana yola çıkıp gitmeyi düşünüyordur. Fakat, ayaklarının acısı gittikçe artar. Isıtmak için bir başka köye gider. Korkudan Kaypakkayayi eve almazlar. O gece bitkin vaziyette dışarıda yatar. Ayağındaki donma daha da artar. Ertesi gün (ki, beşinci gündü) her ne pahasına olursa olsun gündüzleyin ana yola çıkıp gitmeye karar verir, başka çaresi yoktur. Bir köyde yol sorar. Köyün öğretmeni azılı bir gericidir. Hüseyin Güngör adinda bu gerici ögretmen, 29 Ocak 1973 Pazartesi günü sabahı, Gökçek Karakolunda bulunan tim komutanı Üsteğmen Fehmi Altınbilek'e gider ve Yaralı anarşistin Barıkbaşı köyü Barıkbaşı Mirik mezrasına geldiğini ve bir tanıdığının evinde olduğunu", söyler.
İbrahim Kaypakkaya ayakları donmuş vaziyette, 29 Ocak 1973 Pazartesi günü, Barıkbaşı Köyü Mirik mezrasında bulunduğu evde, Üsteğmen Fehmi Altınbilek ve komutasındaki askerler tarafından yakalanır. Önce, Gökçek (Kutuderesi) köyündeki Jandarma Karakoluna götürülen İbrahim Kaypakkaya, daha sonra, Tunceli Merkez Jandarma Birlik Komutanlığı'na götürülür Fasist Türk ordusu tarafindan iskenceye maruz kalir.. daha sonraki süreclerde Tunceli Elazığa'a, Elazığ da Diyarbakır'a teslim edilir.

1 Şubat 1973 Perşembe günü Tunceli'den Diyarbakır'a götürülen İbrahim Kaypakkaya, Diyarbakır-Siirt İlleri Sıkıyönetim Komutanlığı Fasist askeri makamlarına teslim edilir.

İbrahim Kaypakkaya, 20 Şubat 1973 Salı günü, Diyarbakır Askeri Hastahanesi'nde ayaklarından ameliyat edilir. İbrahim Kaypakkaya, 19 Nisan 1973 Perşembe günü hastahaneden alınarak Diyarbakır Askeri Cezaevinin yanında, TİKKO davasından yargılanacak olan arkadaşlarının da bulunduğu ayrı bir binadaki üç nolu hücreye tek başına konur. Burada bazı istekleri karşılanır, kendisine defter ve kalem verilir. Sorgunun bittiğini, artık bundan sonra mahkemenin başlıyacağını düşünerek savunma hazırlığına girişir.

Burada Kapakkaya arkadaslarina hitaben yazmis oldugu mektubta sunlari önemli noktalari belirtir.

Arkadaşlar, sizden isteyeceğim diğer şeyler şunlardır. Birincisi": siyasi polise karşı tedbirlerinizi çok çok sağlamlaştırırı. Bu günlerde polis özellikle bizim üzerimizde duruyor. İkincisi: kadrolarınızı en kısa zamanda ve en iyi şekilde silahlandırın. Buna acilen ihtiyacımız var. Devrimci kitlelerden de bu yönde eleştiriler geliyor. Üçüncüsü: ki, birincisiyle ilgili, poliste çözülenleri saflarınızdan atın. Dördüncüsü: Bölgemizdeki irtibatı yeniden düzene koyun ve sağlam esaslara bağlayın. Beşincisi: Hareketimizin her alanda ve bu arada mücadelede başıboşluğa, gevşekliğe, korkaklığa, adam sendeciliğe aman vermeyin. Böylelerini acımadan saflarınızdan temizleyin. Az olsak bile sağlam ve kararlı olalım. Altıncısı: Son kayıplarımız üzerine saflarda moral bozukluğu ve inançsızlık yaymaya kalkanlar olursa, onların bu bozgunculuğuna müsaade etmeyin. Elbette gerilemeler ve kayıplar olacak. Devrim, Nevski'nin dümdüz bulvarına benzemez ki (son kaybımız tamamen bir kişinin nöbet görevini ihmal etmesinden doğmuştur. Bizim hatamız da şudur: Kaldığımız yer çok kişi tarafından bilindiği halde orada kalmaya devam ettik). Yedincisi: silahlı mücadele asla durdurulmamalıdır. Bizi geliştirip güçlendirecek olan odur. Sekizincisi: Yayın organının durumu. Siz yeniden içinde bulunduğunuz durumu inceleyerek kararlaştırırı. Dokuzuncusu: Diyarbakır içinde adamlar bularak benimle sözlü ve yazılı (elle) irtibat yollarını bulmaya çalışın. Onuncusu: Beni kaçırma yolları arayın ve kaçırmaya çalışın. İdamım veya en azından müebbetim muhakkak.





Kaypakkaya Yoldasin Iskencede ve Polisteki tavri

"Esasen biz komünist devrimciler, prensipler olarak siyasi kanaatlerimizi ve görüşlerimizi hiç bir yerde gizlemeyiz. Ancak örgütsel faaliyetlerimizi, örgüt içinde bizimle birlikte çalışan arkadaşlarımızı ve Örgüt içerisinde olmayıp da bize yardımcı olan şahıs ve grupları açıklamayız. Kişisel sorumluluğum açısından gerekeni zaten söylemiş bulunuyorum. Ben, buraya kadar anlattıklarımı samimiyetle inandığım Marksist- Leninist düşünce uğruna yaptım. Ve sonuçtan asla pişman değilim. Ben, bu uğurda her türlü neticeyi göze alarak ve can bedeli bir mücadeleyi öngörerek çalıştım ve neticede yakalandım. Asla pişman değilim. Bir gün sizin elinizden kurtulursam gene aynı şekilde çalışacağım." der Kaypakkaya yoldas.

Hikmet Şenses, bu konuda şunları anlatmıştır:

"Bağcılar'da bir örgüt evimiz vardı. Farzedelim ki polise düşmüşüz diye deneme yapar, 'nasıl dayanacağız', derdik. Falakaya yatar ve tabanlarımıza şakacıktan vururduk. Buna rağmen tabanlarımız gerçekten çok yanardı. Ben, dayanamıyacak ve arkadaşları ele verecek durumda kalsam intihar etmeyi yeğleyen bir bakış açısına sahiptim. İbrahim, şunu söylerdi: Konuşmamak lazım. İnsan kararlı olursa konuşmaz. Bunun örnekleri Vietnam'da, Çin devriminde var. Gericilerden korkmayalım. Çünkü, onlar zavallıdır ve birşey yapamaz. Devrimciler ise güçlüdür."

Kabil Kocatürk de, bu konuda şunları söylemiştir:

''Yakalanırsak ne yaparız diye hep konuşuyorduk. Bu konuda ibrahim'in söylediklerini çok iyi hatırlıyorum, ibrahim, 'Konuşmamak için herşey yapılabilir. Partiyle ilgili ifade vermek anlayışa ihanettir. Çözülen de partide kalamaz. Rusya'da Çarlık döneminde Okhrana polisine ifade vermemek için devrimciler, dillerini ısırarak koparırlarmış. Davaya inanmış bir parti üyesi bu nedenle intihar'bile edebilir', dedi. 'Hiçbir şey bulamayacağın hücrede, nasıl intihar edeceksin', diye sordum. İbrahim de, 'Direnemiyorsan, çözüleceğini zannediyorsan eğer davaya inanmış birisiysen ve kaldığın hücrede hiç birşey yoksa uçarak hücrenin duvarına kafanı vurursun', dedi".

Bu konuda, İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığının 1973 yılında hazırladığı, "Türkiye Komünist Partisi Marksist-Leninist Örgüt ve Yan Kuruluşları Olan Türkiye İşçi Köylü Kurtuluş Ordusu ile Marksist-Leninist Gençlik Birliği İllegal Örgütleri Davası" başlıklı iddianamenin 48. sayfasında şunlar belirtilmektedir:

"İbrahim Kaypakkaya'nın intiharından önce yapmış olduğumuz sorgusunda her ne kadar örgütsel faaliyetleri konusunda, ketum davranmış ise de..."





Kaypakkaya yoldasin Savcilik Ifadeleri

Emniyet kuvvetlerinin bir süreden beri yaptığı çalışmalar sonucu bir çok kişi gözaltına alınmış, sorguları yapılmaya başlanmıştır. Sorguları yapılanlar birbirleriyle de yüzleştirilir. Çapa Yüksek Öğretmen Okulu'ndan Mehmet Çetin, 13 Şu¬bat 1973 Salı günü, İbrahim Kaypakkaya ile yüzleştirilir. Bundan sonrası ifade tutanağında şöyle açıklanmaktadır:

"Sanığın şuuruna hakim olduğu ve ifade verebilecek durumda olduğu konuşmalarından ve harici görünümünden anlaşılmakta ise de, müdafi doktorla daha evvelce yapılan telefon görüşmesi ve bunu teyiden nöbetçi Tabib Bnb. Sadettin Demiray'ın beyanlarına göre İbrahim Kaypakkaya'nın ayak parmaklarında meydana gelen donma sebebiyle oporesyona tabi tutulacağı ve kafasındaki yaradan dolayı tedavisinin devam ettiğinin bildirilmesi ve uzun sorgu işleminin de bu durumu ile bağdaşmaması karşısında şimdilik iş bu teşhis ve tesbit hali ile iktifa edilmesi uygun bulunarak tutanağa nihayet verilip iş bu tutanak huzurda tanzim olunarak hazır bulunanlar tarafından imzalandı."

12 Mart 1973 Pazartesi günü, Hıdır Karagül, Hüseyin Sarıkaya ve Mehmet Sarıkaya ile yüzleştirilen İbrahim Kaypakkaya, 24 Nisan 1973 Salı günü de, Düzali Aydoğmuş, Ali Yıldız, Hasan İlter, Hamza Oğuzer, Hayrettin İpek, Hüseyin Tekin, İsmail Erdoğan, Seyithan Dokay, Ziya Aydın ve Baki İşçi ile yüzleştirilir. Bu yüzleştirmeler sırasında İbrahim Kaypakkaya, yüzleştirenleri bağlayıcı ve düsmanin isine yariyacak hic bir sey söylemez.



Bu noktada daha acikliyici olmasi icin Kaypakkaya yoldasin iki ifadesini burada aktarmakta yarar var.

Birinci Ifadesi;

İbrahim Kaypakkaya'nın 29 Ocak 1973 günü yakalandığında verdigi ifadesi:

İFADE ZAPTİ: 29.1.1973 Günü saal 18.30 civarında 24.1.1973 günü jandarma birliğiyle Vartinik mezrasında müsademe esnasında yaralanan şahıslardan bir tanesinin yaralı olarak ihbar üzerine jandarma tarafından yakalanarak getirilmiş ve jandarma nezarethanesinde olduğunun bildirilmesi üzerine refakate başkatip HAKKİ MENGÜÇOĞLU alınarak Merkez Jandarma Birlik Komutanlığına gelindi ve birlik komutanının odası sorgu odası olarak tefrik edilerek yaralı şahıs huzura alındı.

Maznun: İBRAHİM KAYPAKKAYA, Ali ve Medina oğlu, 1949 doğumlu, Çorum'un Alaca ilçesi Karakaya köyü nüfusuna kayıtlı, İstanbul Üniversitesi Fİzik-Matematik bölümü 4497 numaralı öğrencisi olduğunu beyan etti soruldu:

Ben devrimciyim. Biz devrimci olarak siyasi konularda hiç bir şeyi prensip olarak gizlemeyiz ve fikirlerimizi açıkça söyleriz. Ancak örgütsel yönden faaliyetlerimizi ve örgüt içerisindeki bize inanan arkadaşlarımızı ve örgüt içersinde olmayıp da bize yardımcı olan şahıs ve grupları açığa vurmaktan katiyyen kaçınırız ve söylemeyiz. Bu sebeple örgütsel faaliyetlerim hakkında hiçbir şey açıklayamam.

Ve zaten herhangi bir örgüte mensup olmadığım gibi açıklanacak örgütsel bir faaliyetimde yoktur. Biz devrimciler, yoksul halkı büyük burjuvazi, işbirlikçi emperyalistler ve büyük toprak ağalarının sömürüsünden işçi, yoksuİ köylü, orta köylü, küçük esnaf ve sanatkarları ve milli burjuvazinin devrimci kanadını bu sömürü ve tahakkümden kurtarmak istiyoruz. Ben, bu sebeple buralara kadar geldim.

Biz devrimciler, birinci derecede işçi sınıfına güveniriz. Çünkü, işçi sınıfı büyük merkezlerde toplanmıştır ve bütün üretimle bağlarını koparmıştır ve toplu halde bulundukları için kolayca örgütlenme imkanına sahiptir. İkinci derecede yoksul köylülere ve sırası orta köylü, esnaf ve sanatkarlara güveniriz. Ben, bu ideal ile bilhassa yoksul köylüleri bilinçlendirmekiçin buralara kadar geldim fakat muhitin tamamen yabancısı olduğum için kimse ile temas kuramadım. İki hafta kadar önce jandarmalarla müsademe tutuştuğumuz Gökçek köyünün Vartinik mezrasına geldik. Dört arkadaştık ve bu mezrada metruk bir eve yerleştik. Orada yiyeceklerimizi kimlerin getirdiğini bilmiyorum ve yanımdaki arkadaşları da tanımıyorum. Tanımış olsam dahi bunu yine de söylemem.

Gayemiz yoksul köylü, işçi, orta köylü, esnaf ve sanatkarları halk düşmanları saydığımız toprak ağaları, büyük burjuvazi ve yabancılarla işbirliği yapmış emperyalistlerin elinden kurtarmaktır. Bunun için de mücadelenin yani bu üç kuvveti eritip bütün üretim araçlarını toplumun malı yapmaktır. Bu hedefe ulaşmak için çeşitli yollar vardır. Bu halkın tüm olarak bilinçlenmesi ve siyasi yolla iş başına yani idare eden duruma gelmesi ile olabileceği gibi fikir yönünden bu hedefe ulaşmak mümkün olmayınca zor kullanmak kaçınılmaz ve normaldir. Tarihte bunun çeşitli örnekleri vardır. Bize göre 1789 Fransız İhtilali bir burjuva ihtilalidir. 1917 İhtilalinde ise hem burjuvazi hem de işçilerin ihtilali vardır. Fakat, 1 91 7'de burjuva yokedilmiş tamamen işçilerin eline geçmiştir.

Bugünkü Türkiye'de bu felsefeye ve arzu edilen idareye meşru yollardan gelmemiz mümkün olmadığı ve bize hayat hakkı tanınmadığı için dağlara çıkmaya icbar edildik ve dolayısıyla silahlı mücadeleye itildik. Bu silahlı mücadeleye girişmiş olmamız sebebi de artık yukarıda hedef olarak aldığımız üç kuvvete karşı mücadele ve silahlı çatışmayı meşru kabul ediyoruz.

Vartinik mezrasında ben, müsademe esnasında uykuda idim. Silah sesleri üzerine uyandım. Dör! arkadaş kaçmaya başladık. Diğer arkadaşlarımın akibeti hakkında malumatım yoktur ve bende silahta yoktur. Jandarmaya karşı bu sebeple ateş etmedim. Vartinik'tek evi terk ettiğim zaman cebime bir parça ekmek bırakmıştım. Bu ekmeği yemek suretiyle ayın 24'den 29'una kadar dağda yaşıyabildim. Karların içerisinde yattım. Tanımadığım bir köye gittim ve orada yakalandım. Müsademe esnasında ensemden ve boynumdan yaralandım.Karlarda yatmam sebebiyle elim ve ayağım üşüdü, şişti.

Yukarıda da söylediğim gibi yanımdaki arkadaşları tanımıyorum ve tanısam da söylemem. Bu evde iki hafta kadar kaldık. Ekmek ve yiyecekleri temin ediyorlardı. Nereden geldiğini bilmiyorum. Diğer arkadaşlarımı da müsademe esnasında kaybettim. Bir daha buluşamadık. İçerisinde yattığımız battaniyeleri de tanımadığım şahıslardan satın aldık. Ben, örgütteki arkadaşlarımı tanımıyorum ve tanısam da söylemem.

Yukarıda söylediğim gibi gayemiz ve hedefimiz tüm üretim araçlarını toplumun malı yapmaktır, dedi.

Sorulan bazı suallere cevap vermemekte ısrar etti.

Kafasında üstü yırtık ve yamalı kahve renkli bir kasket, sırtında yerli bir askeri parka, altında ceket, kazak ve diğer elbiselerin bulunduğu, paçasında üst üste giyilmiş üç tane pantolon, ayağında bir çift beyaz yünden yapılmış ve köylerde elle örülen çorap ve onun üzerinde naylon çorap, ayağında bir çift 45 numara Çelik marka lastik ayakkabının bulunduğu müşahade edildi.

Merkez Jandarma Birlik Komutanı Üsteğmen Fehmi Altınbilek'e maznunun fotoğrafının çekilerek banyosunu müteakip fotoğraf ve filmin memuriyetimize vermesi hususunda talimat verildi.

Şimdilik ifadesi okundu, imzası alındı.

29.1.1973

Mehmet Seyhan (C. SavcrYard. 16381), Başkatip, İbrahim Kaypakkaya (Maznun)."





Ikinci Ifadesi;

İbrahim Kaypakkaya'nın 21 Nisan 1973 Cumartesi günü Diyarbakır Sıkıyönetim Komutanlığı Savcılığı tarafından alınan ifadesi:

"Hazırlık Soruşturması İfade Tutanağı

Tutukevinden getirildiği görülen sanık İbrahim Kaypakkaya huzura alındı.

HÜVİYETİ: İBRAHİM KAYPAKKAYA, Ali oğlu, 1949 doğumlu, Çorum Alaca nüfusunda kayıtlı, aynı yer Karakaya köyünde oturur. Ve babası Ali KAYPAKKAYA, 1011 Ana Tamir Fabrikasında Bakım Onarım kısmında usta. Halen cezaevinde tutuklu.

Suç konusu olay ve örgütsel ilişkiler hatırlatılarak SORULDU:

Ben, fakir bir ailenin çocuğu olarak öğretim olanağım mevcut bulunmadığından 6 yıllık Hasanoğlan İlköğretmen Okulunda yatılı okudum. Devlet hesabına okumuş olduğumdan Hasanoğlan'daki başarılı öğrencilik dönemim sonunda Yüksek Öğretmen Okulu'na seçildim. Orada bir yıl Hazırlık Sınıfı'nda okuduktan sonra İstanbul Çapa Yüksek Öğretmen Okulu'na ve aynı zamanda İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi'ne girmiş oldum. Buradaki öğrenim dönemimle birlikte benim düşüncelerimde yurt ve dünya görüşlerinde de bir evrimin başladığını söyleyebilirim. İçinde bulunduğum aileve çevre koşulları benim bir ölçüde fikren gelişmemi engelIiyen etkenler olarak kendini ortaya koymuştur.

Yüksek öğrenim devresinde o zaman çok sayıda basılan Marksist-Leninist öğretiyi anlatan eserleri okumak ve fikren gelişmek imkanını elde ettikten başka öğrenci toplulukları arasında bir fikir hareketi olarak Fikir kulüpleri örgütü içerisinde günün akımına uygun bir şekilde faaliyetlere katılmak zorunluluğunu duydum.

Edindiğim teorik bilgilerle bir sempatizan olmaktan öte bir kısım arkadaşlarla beraber 1967 yılının Aralık ayında Çapa Fikir Kulübünü kurduk. Hatırladığım kadarı ile Muzaffer Oruçoğlu, Mehmet Çetin ve Mustafa Çoban gibi arkadaşlar kurucu üye olarak benimle birlikte idiler. Fakat Çapa'ya bağlı öğrenciler olmamız nedeniyle bizim bu davranışımızı Okul yönetimi hoş karşılamadı. Ve okul içinde çalışmamızı engelledi, bununla beraber biz Fikir Kulübü çevresindeki çalışmalarımızı sürdürdük ve daha ziyade dışa dönük ve Fikir kulüpleri Federasyonunun saptadığı yöntemde çalışmalar gösterdik. Okul içindeki faaliyetlerin Okul Yöneticilerince önlenmeye çalışılması şeklindeki baskılar şahsen beni daha çok bu konu üzerinde çalışmaya sevk eden bir amil oldu. Ben şahsen FKF doğrultusundaki bütün fikir hareketlerine ve çevredeki eylemlere katılıyordum. Bunları gün, tarih ve yer belirterek ifade edemiyeceğim. Fakat, toplantı, forum, açık oturum ve bir kısım öğrenci ve işçi hareketleri olarak belirleyebilirim. Bilindiği gibi o zamanki Fikir kulüpleri Federasyonu ve onun federe kuruluşları olan Fikir Kulüpleri Türkiye İşçi Partisi paralelinde devrimci bir yol izlemekte idiler. Gençlik kitlelerinin çoğunda sosyalizme karşı bir arzu ve yaklaşma olduğu herkesçe malum olan bir gerçekti.

Bu heyecanlı gelişmeye karşı henüz sosyalizmin gereklerini ve temel ilkelerini tam anlamıyla kavramıyan öğrenciler o günlerde siyasal parti olarak sosyalizmin öncüsü olarak Türkiye İşçi Partisini görmekte idiler. Esasen başlangıçta Türkiye İşçi Partisi de bu iddiada idi. Öğrenci kitlelerinin sosyalizim yönteminde gelişen bilinci karşısında Türkiye İşçi Partisinin ileri sürdüğü sosyalizim ilkelerinin bu yolda bir oyalama politikası arz ettiği ve sosyalizme erişmenin gereklerine siyasal yoldan yani partiler demokrasisi yolundan diğer bir deyimle seçim yoluyla ulaşılamıyacağı idrakine vardık. Çünkü, Türkiye İşçi Partisi giderek konuyu Anayasal düzen içerisinde ve seçim yoluyla başarma ve elde etme şeklinde bir politika izlediğini en yetkili liderlerinin ağzından açıkça söylüyordu. Özellikle Anayasal yoldan kasdetmek istediğim mana Türkiye İşçi Partisinin Anayasanın sosyalizmi ön gördüğü şeklindeki yanlış görüşleridir. FKF uzun süre Türkiye İşçi Partisinin reformcu ve Parlamentocu çizgisinden kurtulamadı. Ancak yukarıda kayd ettiğim,gibi gençlik örgütlerindeki fikri gelişme ve ilerliyen tecrübeler TİP paralelin deki bu tutuma karşı görüşlerin doğmasına haklı olarak yol açtı. Bu arada ben 1968 yılında önce Okul'dan muvakkat....

(Not: Buradan itibaren İbrahim kaypakkaya'nın bir sayfalık ifadesini bulamadım)

...leşerek yapılan çalışmalar mevcut düzendeki çöküşe hizmet ediyor ve devrimci harekete kuvvet kazandırıyor kanaatinde idim. Keza bu çevrenin halk ihtimalini
samimiyetle benimsediği ve o yönde olduğu inancında idim.

Bizim görevimiz gençlik örgütleri içerisinde bu görüşleri yaymak başlıca düşüncemiz idi. Daha doğrusu başlıca görevimiz bu görüşleri yaymak ve geniş kitlelere mal etmekti. Ben şahsen bu dergilerin çıkarılmasında dağıtımı dahil bütün hizmetleri gücüm ölçüsünde yerine getirmişimdir. Hatta dergi idarehanesinin temizlenmesi işini dahi yaptığım olmuştur. Daha sonra intişar eden İşçi-Köylü gazetesi içinde aynı hizmetleri yaptığımı söyleyebilirim.

1969-1970 döneminde yani F.K.F.'nin Dev-Genç'e dönüştüğü zamana rastlıyan günlerde Fikir Kulüpleri içindeki gençler arasında yer bulan devrimci görüşler arasında keskin hatlarıyla ayrılıklar belirmişti. Bu görüş ayrılıklari içinde kongreye gidildi. Ve kongrede gençliğin aktif eylemleri görüşünü savunmama beraberlik olduğu halde gençliğin işçi ve köylü kesimiyle ve kitleleriyle bütünleşmesi hususunda bir kısım arkadaşlar birleşememişti. işçi ve köylü kitleleriyle bütünleşme ve gençliğin bu yöntemdeki aktif eylemlerini savunanlara karşı düşüncede olanlar daha ziyade aydın olarak niteledikleri çevrenin desteği ile askeri darbeci bir düşünceyi ortaya koyuyorlardı.

FKF'nin Dev-Genç'e dönüşmesinden sonra Aydınlık Sosyalist Dergiye yönetimi kazananlar hakim oldu. Yani diğer bir deyimle yönetimi askeri darbeci görüşü savunanlar ele geçirdi. Bunların karşısında görünen gençliğin aktif eylemlerde işçi ve köylü kitleleriyle beraber olmasını ileri süren görüş taraflıları Proleter Devrimci Aydınlık görüşünü oluşturdu. Ve bu dergi etrafında kümelenerek inandıkları fikirlerin mücadelesine başladılar. Her ne kadar Dev-Genç içerisinde beliren ve Aydınlık Sosyalist ) Dergi ile Proleter Devrimci Aydınlık grupları milli demokratik devrim kavramlarını öne sürüyorlarsa da görüşlerinde milli demokratik devrim düşüncesinin özüne ters düşen önemli ayrılıklar mevcuttu. Sosyalist Aydınlık çevresinin ortaya koyduğu milli demokratik devrim görüşü sonuç olarak askeri darbeciliğe yönelen bir kapsam taşıyordu. Bu arada gençlik hareketlerini bir araç olarak kabul ediyorlardı. Halbuki Proleter Devrimci Aydınlık, işçi köylü yığınları arasında çalışarak onları devrime hazırlamayı ve gençliğin devrimin vazgeçilmez esas gücü olan işçi ve köylü kitleleriyle bütünleşmesi gerektiği görüşünü ortaya koymakta ve savunmakta idi. O zamanlar Proleter Devrimci Aydınlık, İşçi-Köylü ve pek kısa süre de Türk Solu bizim görüşlerimizi savunan yayınlar yaptı. Çünkü Türk Solu bilindiği gibi Proleter Devrimci Aydınlığın intişarından kısa bir zaman sonra kapandı.

Ben inandığım Marksisst-Leninist düşünceler yönteminde, bir yandan söz konusu yayın organlarının yazı kurullarında yer alıp ve bu yayınların çıkmasında elimden geldiğince yarar sağlamağa çalışırken, diğer yandan Proleter Devrimci Aydınlık görüşü doğrultusunda işçi ve gençlik kitleleri arasındaki eylemlere katılıyordum. Bu süre içerisinde İstanbul'dan pek uzaklaşmadım. Bazı zamanlar İstanbul yakınındaki köylere giderek çalışmalar yaptığım ve onların toprak işgali gibi eylemlerine katıldığım olmuştur. Silivri'nin Değirmen köyünde vukuu bulan toprak işgali hareketinde köylülerin yanında yer aldım. İstanbul cihetinde Demir Döküm, Sungurlar, Horoz Çivi, Petriks pil fabrikası, Ege Sanayii, Eas Akü fabrikası çevrelerindeki bir kısım eylemlere daha doğrusu işçi hareketlerine katıldım. Ve işçiler arasında Proleter Devrimci Aydınlığın benimsediği milli demokratik devrim görüşünü yaymaya çalıştım.

Ben, grevleri işçi kitlelerini devrime hazırlayan bir okul olarak görüyorum. Halende bu kanaatim değişmemiştir. Siyasi, sosyal ve ekonomik baskı ve engellemeler karşısında kitlesel işçi eylemlerinin ekonomik ve demokratik haklar elde etmekten öte kitleleri halk ihtilaline hazırlayan bir yönü vardı. Mesala 15-16 Haziran olayları bu yöndeki düşünceyi açıkça ortaya koymuştur. Kanaatimce bu olaylar, işçi sınıfının artan siyasi, iktisadi baskılara karşı kitlenin bilinçli bir tepkisidir. Ayrıca bu olaylar üzerinde devrimcilerin işçiler arasında yürüttükleri çalışmalarında geniş ölçüde etkili olduğu kanaatindeyim.

Harekelin hazırlanmasında yani fikir ortamının hazırlanmasında gençlik örgütlerinin etkisi kabul edilebilir. Fakat harekelin başlamasında ve gösterdiği gelişmede gençlik örgütlerinin herhangi bir dahli olmamıştır. Bu işçiler arasında kendiliğinden gelme bir tepkisel hareket olarak nitelenebilir.

15-1 6 Haziran 1970 olayları işçi sınıfının kendi hakları doğrultusunda öteden beri yürüttüğü mücadelede belirli bir bilinç düzeyini ve bunun halk ihtilali yönünde yükselişini ifade eder. Söz konusu kitlesel olaylar bir yandan işçilerin halk ihtilali yönünde eğitimine hizmet ettiği gibi ayrıca gençliği de eğitmiştir. Çünkü, devrimcinin gerçek gücünün işçi köylü yığınları olduğu ve onlara dayanmaksızın gerçek bir devrimin başarılamıyacağı bu olaylarla daha iyi anlaşılmış oldu.

15-16 Haziran 1970 olaylarının başlamasında Dev-Cenç ve DİSK'in kanaatimce bir rolü olmamıştır. DİSK'in başlamada rolü olmuş ise de; neticeyi kabulde ve gelişmeyi kendine mal etmede ve yürütmede hiç bir hizmeti olmamıştır. Hatta bunu kösleklemeye çalışmış ve sonucu kabulden çekinmiştir.

Ben, FKF'den sonra otomatikman üyesi bulunduğum Dev-Genç içerisinde Proleter Devrimci Aydınlık grubunun görüşlerini savunmaktan geri durmadım. Bu husus, karşı çevre ve ortak görüş sahibi olan genç arkadaşlar tarafından açıkça bilinirdi.
1970 yılı içerisinde İstanbul Teknik Üniversitesinde yapılan Dev-Genç toplantısında aynı görüşler öne sürmem Sosyalist Aydınlık çevresince tepki ile karşılandı. Ben, Dev-Genç döneminde de inandığım fikirler yönteminde mücadelemi gücümün yettiğince sürdürmeye çalıştım. Bunu söylemekte herhangi bir sakınca görmüyorum. Dev-Genç içinde bize karşı görüş sahibi olan arkadaşları kendi saflarımıza çekmek bakımından o günkü yönetime hakim Sosyalist Aydınlık grubunun görüşlerini eleştiriyor ve kendi görüşlerimizi yaymaya, benimsetmeye çalışıyordum. Zamanla gençliğin doğru fikirleri kavrıyacağı ve bizlerin saflarında yer alacağı inancında olduğumuzdan, bağlı dernekler yoluyla üye ekseriyetini sağlamak şekilde bir çalışmaya gitmedik. Herkes görüşlerini açıkça ortaya koyuyor ve fikirlerin mücadelesi yapılıyordu.

1970 Ekim-1971 Mart dönemlerinde keza Proleter Devrimci Aydınlık ve İşçi-Köylü'-nün İstanbul'da yayınlanması ve dağıtım faaliyetleri ilede uğraştım. Bu yayın organlarının yazı kurullarında yer aldım. Yayın olanağının sağlanması Ankara'daki yönetici arkadaşların üstünde idi. Biz, satılan yayınların paralarını Ankara'ya yollamakla maddi katkı sağlamaktan başka bir şey yapmıyorduk. Benim buraya kadar saymış olduğum gençlik örgütü içeresinde yer alan ve işçi köylü kitlelerine yönelen çalışmalarım sırasında pek tabiiki bir takım örgütsel ilişkilerim oluyordu. Ancak şahsımı ilgilendiren konuları ve hakkımdaki isnatları taşıyan hususlardan gayri, gençlik örgütü içinde başkalarını etkiliyecek bir beyanda bulunamam. Anlatmış olduğum şeyler gençlik örgütü saflarında kendi çalışma ve düşüncelerimle ilgili bulunmaktadır. Başkaları hakkında beyanda bulunmayı kişisel sorumluluk sahamı aşan bir hareket sayarım. Sıkıyönetim ilanına kadar ki faaliyetlerim bunlardı.

Bu çalışmalarımı Dev-Genç üyesi olduğum kadarı ile Marksizm-Leninizme olan inancım için sürdürüyordum. Sıkıyönetim ilanından hemen sonra ve özellikle İsrail Baş Konsolosu Efrahim Elrom'un öldürülmesi olayının arkasından şiddetlenen faşist baskılar ve bir yığın tutuklamalar sonunda bir çok gençler ve aydınlar tutuklandılar. Hatta Dev-Genç içerisinde kayda değer bir kişiliği ve faaliyeti olmayanların dahi yakalanmaları karşısında benim de aranıp yakalanacağımı tahmin ederek uzun süre gizlendim. Gizlendiğini yer ve bu devredeki ilişiklerim konusunda herhangi bir şey söylemeyi uygunsuz buluyorum. Kaçak bulunduğum dönemde ve tahminen 1971 Temmuz ayı ve daha sonraki zamanlarda elime Şafak yayınları geçmekte idi. Bu yayınların ne surette elime geçtiği konusunu önemli görmüyorum. Şafak yayınlarında katılmadığım bazı görüşler yer almakla beraber olumsuz koşullara rağmen halk ihtilali yolunda devrimci çalışmaların sürdürülmüş olmasından memnuniyet duydum.


Daha sonra kendi olanaklarımla bu yayın organının bağlı olduğu örgütle herhangi bir ilişki kurmakszın Şafak yayınları ve evvelki düşüncelerim doğrultusunda propaganda ve bilinçlendirme çalışmalarımı sürdürdüm. Şafak yayınının arkasında Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisi adıyla bir Örgüt olduğunu bilmiyordum. Bu örgütle ilgili operasyon haberlerinden böyle bir örgütün varlığını öğrendim. Ben, söz konusu örgülün illegal yöneticisi Doğu Perinçek ile sorduğunuz gibi bir ilişki kurmadım. Ve Doğu Perinçek tarafından örgütsel bir görev verilmedi. Şafak örgütünün illegal organizasyonuna katılmadım. Bu devredeki çalışmalarımla ilgili herhangi bir anı belirtemeyeceğim. Çalıştığımı söylemenin şahsi sorumluluğum bakımından yeter olduğu görüşündeyim.

Ben, sormuş olduğunuz şekilde Malatya ve Tunceli bölgesinde faaliyet göstermedim. Çalışma alanım buralar değildir. Bahsettiğim örgütten kopuk kişisel nitelikteki faaliyetlerim Türkiye Komünist Partisi Marksist-Leninist ve ona bağlı Türkiye İşçi Köylü Kurtuluş Ordusu örgütlerinin kimler tarafından kurulduğunu ve yönetildiğini bilmiyorum. Yalnız bu örgüt saflarına katıldığım ve onun illegal üyesi ve taraflısı olduğumu saklamıyorum. Bu örgüt içerisindeki çalışma yöntemim ve örgütün kuruluşuna esas olan düşünceler bahsetmiş olduğunuz yayınlarda geniş ölçüde yer almaktadır. Özellikle, Şafak Revizyonizmi Tezlerinin Eleştirisi, Milli Mesele, Türkiye'de Kemalist iktidar Dönemi ve İkinci Dünya Savaşından Sonraki Gelişmeler ve 27 Mayıs Hareketi, Kızıl Siyasi İktidar Öğretisini Doğru Kavrayalım, başlıkları altında işlenen örgüt görüşünü yansıtan fikirleri aynen kabul ediyorum. Bu başlık altındaki kapsamlara imzamı atmaya hazırım. Türkiye Komünist Partisi Marksist-Leninist örgütünün görüşleri söz konusu tez ve yazılarda belirtildiği ve önerildiği gibidir.

Bunun dışında şimdilik geniş bir açıklamaya girişmeye lüzum görmüyorum. Bahis konusu örgüt fikirlerini ortaya koyan muhtevayı aynen kabul ediyor ve kendi görüşüm olarak ifade ediyorum.

Ben bu görüşler yönteminde devrimci mücadele vermek için 1973 Ocak başlarında faşist güçler tarafından şehit edilen arkadaşım Ali Haydar Yıldız ile Tunceli'ye gelmiştim. Köylüleri devrim için, halk ihtilali için örgütlemek amacıyla köye gitmiştik. Buradaki çalışmalarımız Jandarma Kuvvetleri tarafından öğrenilmiş olmalı ki 24 Ocak 1973 günü kalmış olduğumuz Vartinik mezrasındaki kömüde sabaha karşı sarıldık. Orada Ali Haydar'dan başka ismini bilmediğim iki kişi daha vardı. Jandarma Kuvvetleri bize ateş açtılar, bizim yanımızda bildiğim kadarı ile bir kırma mevcuttu. Kaçmaya başladık, bu sırada ateş edildi. Ben yaralandım. Arkadaşım Ali Haydar Yıldız ölmüş. Benim de öldüğüm sanılarak bir süre olduğum yerde bırakılıp, diğer kaçan iki arkadaşın peşinden güvenlik kuvvetleri gitmiş. Bir süre sonra ben kendime gelerek bulunduğum yerden uzaklaştım ve gizlendim. En son olarak soğuğa karşı mücadele gücümü yitirdiğimden bir mezraya giderek yol sordum ve orada ihbar edilerek yakalandım. Ayaklarım yarı donmuş vaziyete idi. Başımdan ve boynumdan yara almıştım.

Tunceli'den Diyarbakır'a getirildim. Burada ayaklarımdan ameliyat edildim. Ben, bütün bunları samimiyetle inandığım Marksist-Leninist düşünce uğrunda yaptım. Ve sonuçtan pişmanda değilim. Asla pişman olmadım. Ben, bu uğurda her türlü neticeyi göze alarak ve can bedeli bir mücadeleyi öngörerek çalıştım ve neticede yakalandım, dedi.

Başka bir diyeceği olmadığını bu ifadesinin alınması sırasında kendisine karşı herhangi bir baskı ve tazyik yapılmadığını beyanlarındaki öze uygun şekilde ifadenin tesbit edildiğini söyleyerek, birlikte tutulan iş bu ifade zaptı okunup imzalandı.

21 NİSAN 1973

Yaşar Değerli (As. Savcı), A. Doğan Güneş (T.K.), İbrahim Kaypakkaya (Sanık)



İstanbuL Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Savcılığı Tarafından Hazırlanan "Türkiye Komünist Partisi Marksist-Leninist Örgüt ve Yan Kuruluşları Olan Türkiye İşçi Köylü Kurtuluş Ordusu ile Marksist-Leninist Gençlik Birliği İllegal Örgütleri Davasında Yargılananların İsim Listesi:


1- İbrahim Kaypakkaya, 2, Muzaffer Oruçoğlu, 3-Abdulahat Muhittin 4- Cem Somel, 5- Ali Taşyapan, 6- Aslan Kılıç, 7-Hikmet Şenses, 8- Ahmet Muharrem Çiçek, 9- Meral Yakar, 10- Ali Haydar Yıldız, 11 - Yalçın Büyükdağlı, 12- Mehmet Zeki Şerit, 13- Sami Sarı, 14- Süleyman Yeşil, 15- Muhsin Canik, 16- Nezihe Bahar, 17- Kutsiye Bozoklar, 18- Davut Kurun, 19-Güner Alakoç, 20- Yılmaz Karakoç, 21- İbrahim Gülgeç, 22-Nizamettin Karakoç, 23- Engin Giray, 24- Unsal Alanya, 25-Ayşe İsmail, 26- Hikmet Anık, 27- Fikret Soner, 28- Turan Çe-tiner, 29- Bilal Gündüz, 30-Ali Şenci, 31- Feryal Sarıoğulları, 32- Naki Özgül, 33- Mukaddes Erdoğdu, 34- İsmail Ozbay, 35- Hüseyin Ceviziçi, 36- ihsan Uçar, 37- Mustafa Çoban, 38-Ali Demir, 39- Mehmet Ali Kılıç, 40- Binali Çelik, 41- Abbas Özel, 42- Şahismail Türkel, 43-Hıdır Akgün, 44- Mehmet Kocabaş, 45- Haydar Yılmaz, 46- izzet Oğuz, 47- Mustafa Haşim Ekmekçi, 48- Mehmet Nuri Atadan, 49- Figen Eryılmaz, 50-Feyza Eryılmaz, 51- Ali Riza Eroğlu, 52- Mustafa Lütfi Öztürk, 53- Hasan Rıfkı Yürekli, 54- Halil İbrahim Özdemir, 55- Mehmet Kemal 56- Tanju Oğuz, 57- Hanife Canik, 58- Orhan Turan, 59- Gürsel Bezek, 60- Kemal Bahar, 61- Şemsettin Akgüneyli, 62- Nejdet Yıldırım, 63- Orhan Sözer, 64- Osman Altıparmak, 65- Bekir Erol Birinç, 66- Hamza Oğuzer, 67- Yusuf Ernez, 68- Mehmet Emin Kampak, 69- Seyithan Dokay, 70-Celal Erdoğmuş, 71- Fatma Erez, 72- Ali Turan, 73- Mehmet Kırkhan, 74-Mehmet Çıplanlık, 75- Bayram Laçin, 76- Ramazan Balpetek, 77- Abdullah Turan, 78- Ramazan Özgül, 79-Abdurrahman Keskin, 80- Mahmut Kiper, 81- Mevlüt Tamses, 82- Sefer Özge, 83- Mehmet Özgül, 84- Mehmet Çetin, 85-Bekir Erol, 86- Ziya Aydın, 87- Ali yıldız, 88- Hasan İlter, 89-Hayrettin İpek, 90- İbrahim Halil Akyol, 91- Hüseyin Tekin, 92- Musa Söğüt, 93- Hüseyin Açıkgöz, 94- Baki İşçi, 95- İsmail Erdoğan, 96- Düzali Aydoğmuş, 97- Mümtaz Çeltik, 98- Hasan Gülmez, 99- Mehmet Çiçek, 100- Niyazi İlgazi, 101- Zülfi Yıldız, 102- Munzur Yıldız, 103- Nuri Yaman, 104- Mehmet Aydın, 105- Musa Özkan, 106- Kenan Kasar, 107- Hüseyin Yıldırım, 108- Hıdır Karagül, 109- Haydar Mecit, 110- Mehmet Sarıkaya, 111- Hüseyin Sarıkaya, 112- Mehmet Yıldız, 113- Hayri Güngör, 114- Haydar Halis Çelik, 115- Düzgün Gül, 116- Naci Doğan, 117- Düzgün Çolpan, 118- Ali İşçi, 119- Halil Alpaslan Öztürk, 120- İrfan Çelik, 121- Kalender Durdu, 122-Adnan Köle, 123-Süleyman Dursun, 124-Hüseyin Yıldız, 125- Kaya Bozoklar, 126- Mehmet Altunbaş, 127-Yaşar Deniz, 128- Celal Bozatlı, 129- Hasan Zengin, 130-Hamza Kılıç, 131- Vakkas Yağşun, 132- Mustafa Karaoğlan, 133- Murat Aydın, 134- Erdoğan Aktaş, 135- Ali yeşil, 136- Kamer Özkan, 137- Ahmet Satan.
Kaypakkaya Yoldasin Ölümü

İbrahim Kaypakkaya, 19 Nisan 1973 Perşembe günü hastahaneden alınarak Diyarbakır Askeri Cezaevinin yanında, TİKKO davasından yargılanacak olan arkadaşlarının da bulunduğu ayrı bir binadaki üç nolu hücreye tek başına konur. Burada bazı istekleri karşılanır, kendisine defter ve kalem verilir. Sorgunun bittiğini, artık bundan sonra mahkemenin başlıyacağını düşünerek savunma hazırlığına girişir.

İbrahim Kaypakkaya'yı bir üsteğmen ve dört asker, bulunduğu hücreden alir, TIKKO tutuklularinin kaldigi koğuşun önünden yürüyerek geçerler ve bir jipe bindirip götürülür. Koğuşun kapısı açıktır. Tutuklular, İbrahim'i hastahaneye ayaklarının pansumanını yapmaya götürüyorlar sanir

6 Kasım 1973 günü, 1. Ordu Komutanlığı 2 No.lu Askeri Mahkemesi Başkanlığına verilen dilekçede, İbrahim Kaypakkaya, üç no.lu hücreden alınıp götürülürken, "yanındaki hücrelerde gözaltında bulunan Nuri Yaman, Celal Bozatlı, Mehmet Altınbaş ve Hasan Zengin tarafından" görüldüğü belirtilmektedir.
3.5.1 970 tarihinden 28.4.1 971 tarihine kadar DDKO Ankara şubesi başkanlığı yapmış olan İbrahim Güçlü, ifadesinin alınmasını beklediği sırada Savcılıktan askerlere yayılan onlara gösterdiği özel yaklaşım sonunda İbrahim Kaypakkaya'nın işkencede öldürüldüğünü öğrenir. Hapishaneye döndüğüm zaman sorunu, hem birlikte yargılandığım kendi arkadaşlarıma hem de TİKKO davası tutuklularına aktarir. Olayın doğru olup olmadığını saptamak için araştırmaya başlanilir. Avukatlarımız vasıtasıyla dışarıya haber gönderilir. Tutuklular mantıklı gelmedi ve ihtimal vermezler. Daha sonra, görüşe gelen ziyaretçilerimizde getirdigi bilgiler üzerine Kaypakkaya`nin Katledildigi öğrenilir.

Ali Kaypakkaya, 19 Mayıs 1973 Cumartesi günü Diyarbakır'a gider. Oğlunun naaşını alan Ali Kaypakkaya, 21 Mayıs 1973 Pazartesi günü, İbrahim Kaypakkaya'yı, doğduğu köy olan Karakaya'da toprağa verir .

İbrahim Kaypakkaya'nın ölümü hakkında, Diyarbakır Askeri Cezaevinde tutuklu bulunan 36 kişi, Diyarbakır Sıkıyönetim Askeri Cezaevinde 29 Mayıs 1973 tarih ve 1900-73/84 kayıt numarasına kayıtlı olan bir dilekçe verir.

TIKKO davasi tutuklularini Diyarbakır'dan İstanbul'a götürürler. Mahkeme İstanbul'da başlar. Duruşmanın ilk gününde, mahkeme heyetine bir dilekçe vererek, 'Arkadaşımız İbrahim Kaypakkaya işkence edilerek öldürüldü. Bu konuda bir açıklama yapılana kadar konuşmayacağlarini belirtirler. Kimlikleri sorulduğunda da hiç kimse cevap vermez.

TİP eski Genel Başkanı ve Bağımsız İstanbul milletvekili Mehmet Ali Aybar, İbrahim Kaypakkaya'nın ölümü hakkında, 28 Haziran 1973 tarihinde Millet Meclisi başkanlığına bir önerge verir.

İsmet Tufan Yazıcı, 31 Ocak 1974 günü, Ankara 2 Nolu Askeri mahkemesinde, İbrahim Kaypakkaya'nın ölmesiyle ilgili olarak şu açıklamada bulunmuştur:
"İbrahim Kaypakkaya 16.5.1973 günü Diyarbakır Askeri Cezaevinde kalmakta olduğu hücresinden sivil şahıslar tarafından alınmış ve götürülmüştür. Tutuklular iki gün sonra öldürüldüğünü duymuş ve cezaevine sormuşlardır. Cezaevi, İbrahim Kaypakkaya'nın askeri savcılıktan istendiğini ve bu nedenle yolladıklarını, sonra cezaevinden kaydının silinmesi için kendilerine haber geldiğini bildirmişlerdir.

Sanıklar, bunun üzerine 28.5.1973 tarih ve 1973/84 sayılı bir dilekçeyle olayın açıklığa kavuşturulması için başvurmuşlardır.

İbrahim Kaypakkaya'nın öldürüldüğü bir gerçektir. Ferda Güley, M. Ali Aybar, bu konuda bir soru önergesi verdiler. Cevaplandırılmadı hala. Savcı Yaşar Değerli, bu ölüm olayından hemen sonra derhal Diyarbakır'dan alınarak İstanbul'a tayin edilmiştir.


4 Bölüm: Fikirleri, Görüsleri ve Diger ayrintilar.



Ulusal Sorun.

Kaypakkaya`nin Türkiyede bir ilki bir tabuyu yikan görüslerinden biri “Türkiye’de Milli Mesele”dir, birinci yazımı Aralık ‘71’dir. TİİKP ile ayrılıktan sonra söz konusu metni Kaypakkaya esasına sadık kalarak Haziran ‘72’de kaleme almıştır. Yirmi bir başlıktan oluşur ve yetmiş kitap sayfası civarında bir hacme sahiptir.“ Bu yazimlarinda ve tezlerinde Kaypakkaya, Kürt sorununda ilk defa hakim ulus şovenizmini kırmış ve Marksist-Leninist-Maoist Durus almış bir enternasyonalist Komünist Önderdir.

O, TİİKP'in şahsında bütün Türkiye Devrimci haraketini kendi kaderini tayin hakkını Kürt ulusunun ayrı devlet kurma hakkı olarak anlamadıkları için eleştiriyordu. Ayrılığın propagandasını öncelikle ezen ulus komünistleri yapmalıydı.

„Bütün uluslar için tam hak eşitliği; ulusların kendi kaderini tayin etme hakkı; bütün ülkelerin işçilerinin (ve ezilen halkların) birleşmesi." (age. s. 256-259)

Ezen ulus burjuva-gerici milliyetçiligine de, ezilen ulusun burjuva-milliyetçiligine de en etkili darbeler indiren tek kisi Kaypakkaya olmustur.Kaypakkaya ,"uluslarýn kendi kaderini tayin hakki" Siarini kayitsiz-kosulsuz savunarak tanimis, Kürt ulusunun ayrilip ayri bir devlet kurma hakkini tam olarak desteklemistir.


İşte Kaypakkaya bu tezlerle, hakim ulus şovenizmini maskesini açığa çıkartıyor., Kemalizmin Kürt ulusuna uyguladığı ulusal baskıyı, akıl almaz vahşeti gözler önüne sermis. Proleter Devrimci Aydynlık (PDA) ve Türkiye devrimci Haraketi saflarında ki hakim ulus şovenizmine karsi büyük ve güçlü darbeler indiriyordu.

50 yıllık kasvetli hava ve Kürt Ulusunun inkar politiklari komünist tezler ile aydınlanıyordu. Devletin ve Kemalizmin gerçek yüzü, Kaypakkaya`nin çözümlemeleriyle gün ışığına çıkıyordu. Kitleler ve devrimci hareket Ulusal sorunda Türkiye parcasinda gerçekleri yakalamada ilk kez tutarlı, yalın gerçeklikle karşı karşıya kalıyorlardı. Böylece Kaypakkaya'nin bu tezleriyle, Ulusal sorununa bakis acindaki carpik ve inkarci halaç pamuğu gibi kaldırılıyordu.

Kemalizmin ve devletin sınıf karekterinin tahlili, Kürt isyanlarini tarihinin tutarlı bir değerlendirmesini de birlikte gündeme getiriyordu. Cumhurriyet tarihinden bu yana varolagelen iktidar, Kürt ulusuna reva gördügü inkar ve katliyam politiklari devrimci harakete Kürt ulusuna bir bakis acisindaki netligi bugüne kadar getirmistir.

"Lozan Antlaşması, Kürtleri çeşitli devletler arasında parçaladı. Emperyalistler ve yeni Türk hükümeti, Kürt milletinin kendi kaderini tayin hakkını çiğneyerek, Kürt milletinin kendi eğilimini ve isteğini hiçe sayarak, sınırları pazarlıkla tesbit ettiler.
Böylece Kürdistan bölgesi İran, Irak ve Türkiye arasında bölündü.
Burada bir noktayı daha belirtelim: Kürdistan'ın Lozan Antlaşmasıyla kendi kaderini tayin hakkı çiğnenerek parçalanması, elbette tarihi bir haksızlıktır. Ve Lenin yoldaşın bir başka vesileyle söylediği gibi, haksızlığı durmadan protesto etmek ve bütün hakim sınıfları bu konuda ayıplamak, komünist partilerin görevidir. Ama böyle bir haksızlığın düzeltilmesini programına koymak akılsızlık olur. Çünkü günün meselesi olma niteliğini çoktan kaybetmiş bir sürü tarihi haksızlık örnekleri vardır. «Sosyal gelişmeyi ve sınıf mücadelesini doğrudan doğruya kösteklemekte devam eden bir tarihi haksızlık» olmadıkları sürece, komünist partiler bunların düzeltilmesini sağlamak gibi, işçi sınıfının dikkatini temel meselelerden uzaklaştırıcı bir tutuma giremezler. Yukarda işaret ettiğimiz tarihi haksızlık, artık günün meselesi olma niteliğini çoktan yitirmiştir. «Sosyal gelişmeyi ve sınıf mücadelesini doğrudan doğruya kösteklemek» gibi bir mahiyet taşımamaktadır. Bu nedenle komünistler onun düzeltilmesini istemek akılsızlığını ve basiretsizliğini göstermezler. Bu noktayı belirtmemizin sebebi, Program Taslağı üzerindeki tartışmalarda bir arkadaşın Kürdistan bölgesinin birleştirilmesini programa koymak yolundaki isteğidir. Türkiye'de komünist hareket ancak Türkiye sınırları içindeki milli meseleyi en iyi, en doğru çözüme bağlamakla yükümlüdür. Irak ve İran'daki komünist partileri de, milli meseleyi kendi ülkeleri açısından en doğru çözüme kavuştururlarsa, sözkonusu tarihi haksızlığın hiçbir değeri ve önemi kalmayacaktır. Bütün Kürdistan'ın birleştirilmesini programımıza koymamız bir de şu açıdan sakattır: Bu, bizim tayin edeceğimiz bir şey değildir. Kürt milletinin kendisinin tayin edeceği bir şeydir. Biz Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakkını, yani ayrı bir devlet kurma hakkını savunuruz.
Bu hakkı kullanıp kullanmayacağını veya ne yönde kullanacağını Kürt milletinin kendisine bırakırız. Bu nokta üzerinde ilerde tekrar duracağımızdan, geçiyoruz." (İ. Kaypakkaya, Seçme Yazılar, Ocak Yayınları, Şubat 1992, sf. 196-197)“

Daha net aciklarsak eger. Kürtleri komşu bir ülkenin insanları gibi ele alanların çoğunluk oluşturduğu dönemde, Kürt sorununa parmak basma gereğini vurguladı. Ve Pratikte bunun adimini atti.

*Kaypakkaya yoldasin daha genis bir sekilde Milli Mesele degerlendirmesini okumak icin tiklayin



Kemalizim

İ. Kaypakkaya 1971'de öne sürdüğü Kemalizim Karsiti tezleri Kaypakkayanin Kemalizimden net kopusudur. Kaypakkaya, tezlerle sadece TİİKP'ten kopmakla kalmıyor , bir bütün olarak o dönemki bir bütün Türkiye sol hareketinden kopuyordu. Kaypakkaya, ''eleştiri silahı''nı büyük bir beceriyle kullanıyordu ve sonuçta bütün enerjisini yönelttiği bir hedef vardır. Kemalizm!

O zaman kisada olsa bu önemli noktayi irdeliyelim.

Kaypakkaya diyor ki;

”Şafak revizyonistleri, kendi boş hayallerini gerçeklerin yerine koymaya çalışıyorlar, ülkemizde bir yığın revizyonist ve oportünist klik bilhassa Kemalizm konusunda aynı şeyi yapıyor .Özellikle Kemalizm konusunda, ortabujuvazinin gerçeklere aykırı idealist yargıları öylesine beyinlere yerleşmiş, beyinlere öylesine tekel kurmuştur ki, Kemalizmin Komünistçe değerlendirilmesi artık imkansız hale gelmiştir.

(lbrahim Kaypakkaya. Bütün Yazılar, ) „

Kemalizmin, komünisçe değerlendirilmesi gerekmektedir, çünkü Maoisist olmanın ilk ve temel adımı burjuva ideolojisiyle bütün bağları koparmaktan geçer ve Türkiye'de burjuva ideolojisinin tek belli- başlı biçimi Kemalizmdir! Kemalizm politik varoluşlarının çeşitli iç düzeylerinde, sol hareketin (devrimci hareket dahil) bütün Uyelerini etkisi altına almıştı. Burjuva ideolosinin özgüI biçimi olan Kemalizm, sol hareket üzerinde etkiIer bırakıyordu ve birakmistir.THKP- C ve THKO Kemalizmin ideolojik reddini gerçekleştirememekle birlikte, politik pratiklerinde onun dışına çıktıkları için ve o oranda devrimciydiler . Yani ideoloji bire bir olarak politikaya yansımamıştır .

''Şimdi iyi biliyoruz ki, bizim Kemalizm konusundaki yargılarımız, Çetin Altan, Doğan Avcıoğlu, Ilhan Selçuk'tan tutun da, TIP, M. Belli, H. Kıvılcımlı, TKP, THKP-C, THKO ve Şafak revizyonistlerine kadar, bütün burjuva ve küçük burjuva örgüt ve akımlarını ayapa fırlatacaktır.'' (s. l46.)


l. Kaypakkaya tespiti koyuyordu: Komünist olmanın ilk ve temel adımı Kemalizmin reddedilmesiydi. Maoist yöntemle ''çubuğu tersine büküyor'' ve bunu başarıyordu Kaypakkaya. Bu bağlamda, Kemalizmin terihsel karakterinin ne olduğu değil, bugüne tarihsel etkisinin ne olduğu önemliydi..O,solda etkili olan bir çok eğilimin nedeninin Kemalizm olduğunu belirtiyordu .

Kisacasi yukardada yapilan alintilarda görüldügü gibi Bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de devrimci bir atılımın yaşandığı, sosyalizmin açıkça tartışıldığı, birçok devrimci grubun sosyalizm adına faaliyet yürüttüğü 1960'lı yılların sonlarında Türkiye Solu içinde egemen olan düşünce, Kemalizm ile sosyalizm arasında kesinlikle bir zıtlık olmadığını savunan düşünceydi.

Devrimci hareket içinde bu egemen düşünceye karşı 70'li yıllarda ilk köklü eleştiri İbrahim Kaypakkaya'nın 1972'de yazdığı "Kemalizm" yazısında getirildi. O, devrimci sol içinde, Kemalizmin sosyalizmle bağdaştırılamayacağını, Kemalizmin Türkiye şartlarındaki faşizmin adı olduğunu, sosyalizm mücadelesinde devrimci solun önündeki en büyük ideolojik ve pratik engelin Kemalizm ve Kemalist diktatörlük olduğunu ortaya koydu. İbrahim Kaypakkaya 1972'deki bu tavrı ile, Türkiye'de komünizmin Kemalizmin yedeği olmaktan çıkmasının, yeniden ayakları üzerinde dikilmesinin yolunu açtı.

Özetce belirtirsek sayet;

a) Kemalist devrim, Türk ticaret burjuvazisinin, toprak ağalarının, tefecilerin ve az miktarda ki sanayii burjuvazisinin bir devrimidir. Devrimde ulusal karakterde ki orta burjuvazi önder değil, yedek güç olarak yer almıştır.

b) Kemalist devrimin önderleri daha anti-emperyalist savaş yıllarında, el altında emperyalizm ile işbirliğine girişmişlerdir.

c) Kemalist devrim, iþçi ve köylülere, bir toprak devrimi olanağına karşı gelişmiştir.

d) Kemalist devrimin sonunda sömürge, yarı-sömürge, yarı-feodal yapı, yarı-sömürge yarı-feodal yapı ile yer değiştirmiştir..

e) Kemalist diktatörlük, sözde demokratik, özde askeri faşist diktatörlüktür.

f) Kemalist devrim, politik cephede hanedanlık çıkarlarıyla birleştirilmiş olan meşrutiyeti, yeni hakim sınıfların çıkarlarına en iyi cevap veren cumhuriyet ile yer değiştirmiştir.

g) Kurtuluş savaşını takip eden yıllarda Kemalizm, devrimin baş düşmanıdır.

Kaypakkaya bu kadar net ve acik koymusken Bugün de Kemalizm konusunda Türkiye Solunda, Kemalizmin egemen konumu az yada cok sürmektedir. Fakat bu egemenlik İbrahim Kaypakkaya öncesindeki duruma göre oldukça zayıflamıştır. Devrimci sol kesim içinde Kemalizmin antiemperyalistliğinin oldukça güdük olduğu, en azından laf düzeyinde kabul edilir hale gelmiştir. Yine de Kemalizm bugün de Türkiye toplumunun en önemli ideolojik-siyasi görüngüsü olarak solun tartışma gündeminin başlarında durma özelliğini koruyor. Bizim elimizde ise Kaypakkayanin koymus oldugu mükemel silah ve Fikirler bulunuyor.



İbrahim Kaypakkaya'nın Çeşitli Dergi ve Gazetelerde Kendi Adıyla, Bir Arkadaşıyla Ortak ve İmzasız, Tarih Sırasına Göre Yayınlanmış Yazıları:

KAYPAKKAYA, İbrahim: TİP'in Taksim Mitingi Oportünizmin İhanet Belgesidir, Türk Solu, 14.10.1969, sayı:100

KAYPAKKAYA, İbrahim: Ölçü Seçimler Değil, Güçlenen MDD Mücadelemizdir, Türk Solu, 28.10.1969, sayı: 102

KAYPAKKAYA, ibrahim: İşçi, Köylü İttifakını Sağlam Bağlarla Kuralım ve Türkiye Çapında Yaygınlaştıralım, Türk Solu, 25.11.1969, sayı: 106

KAYPAKKAYA, İbrahim: Eğe Sanayii İşçileri Yenilmeyecek, İşçi-Köylü, 29.11.1969, sayı: 9

KAYPAKKAYA, İbrahim: İşçi-Köylü Hareketleri MDD Mücadelemizin Ekseni Olma Yolundadır, Türk Solu, 2.12.1969, sayı: 107

KAYPAKKAYA, İbrahim: Bağımsızlık Savaşından Dönülmez, fürk Solu, 23.12.1969, sayı: 110

KAYPAKKAYA, İbrahim/ ORUÇOĞLU, Muzaffer: Kaşıkçı Köylülerinin Yürüyüşünü Mutlaka Gerçekleştirelim, Türk Solu, 3.3.1970, sayı:120

KAYPAKKAYA, İbrahim/ ORUÇOĞLU, Muzaffer: Trakya'da Toprak Mücadelesi-Köylüler Ağaları Dize Getirecektir, İşçi-Köylü, 19.3.1970, sayı: 13

KAYPAKKAYA, İbrahim: İşçi-Köylü Hareketleri ve Proleter Devrimci Politika, PDA, Mayıs 1970, sayı: 5-19

ALTUN, Mehmet / KAYPAKKAYA, İbrahim / MERCAN, Ali/,OVALIOGLU, Adil: Çorum İlinde Sınıfların Tahlili-1, PDA, 6.4.1971, sayı: 37

ALTUNC Mehmet / KAYPAKKAYA, İbrahim / MERCAN, Ali /OVALIOGLU, Adil: Çorum İlinde Sınıfların Tahlili -2, PDA, 13.4.1971, sayı: 38

KAYPAKKAYA, İbrahim: Özeleştiride Samimi ve Cesur Olalım, Mart 1971

KAYPAKKAYA, İbrahim: Saflarımızdaki Sol Oportünizm Sağ Hatalarımızın Cezasıdır, 29 Ağustos 1971.

KAYPAKKAYA, İbrahimATAŞYAPAN, Ali: Kürecik Bölge Raporu, Ekim 1971

KAYPAKKAYA, İbrahim: Türkiye'de Milli Mesele, Aralık 1971-Haziran 1972

KAYPAKKAYA, İbrahim: Başkan Mao'nun Kızıl Siyasi İktidar Öğretisini Doğru Kavrayalım, Ocak 1972

KAYPAKKAYA, İbrahim: TİİKP Program Taslağının Eleştirisi, Ocak 1972

KAYPAKKAYA, İbrahim: Şafak Revizyonizminin Kemalist Hareket/Kemalist İktidar Dönemi/İl. Dünya Savaşı Yılları/Savaş Sonrası ve 27 Mayıs Hakkındaki Tezlerinin Eleştirisi, Ocak-Ağustos 1972

KAYPAKKAYA, İbrahim: Doğu Anadolu Bölge Komitesi (DABK) Kararı, Şubat 1972

KAYPAKKAYA, İbrahim: TİİKP Revizyonizminin Genel Eleştirisi-Şafak Revizyonizmi ile Aramızdaki Ayrılıkların Kökeni ve Gelişmesi, Haziran 1972

KAYPAKKAYA, İbrahim: Bir Köylük Bölgedeki Yönetici Yoldaşlara Mektup, 7 Aralık 1972



Kaypakkaya Yoldasin Edebiyatla iliskilerine kisa degini

Kaypakkaya Kücüklügünden beri edebiyata ilgisi vardir. Ama bilinen ilk Kültürel ve edebi calismalarina Hasanoğlan Öğretmen Okulunda baslar. Hasanoğlan Öğretmen Okulunda halkoyunları ekipleri, müzik ve tiyatro topluluklarında yer alir. Örnek İbrahim Kaypakkaya, halk oyunları oynar ve elinde mendiliyle çoğu zaman ekip başı olur. Hafta sonları izin alabilenler, sabahleyin banliyö treni ile Ankara'ya gidip, gezip eğlendikten sonra akşam banliyö treni ile tekrar okula geri döner.

Okul yönetimi, "Köy Enstitüleri" ve "Hız" isimli dergi ve gazete çıkarmaktadır. Bu dergilerde Kaypakkaya`nin, deneme, hikaye, incelemeleri yayınlanır. İbrahim, Edebiyat dersinde, "irticai ve şeriatı" anımsattığı için "Yeşili sevmiyorum" başlıklı bir yazı yazar. Bu nedenle, bazı öğretmenler, "Peki kızılı mı seviyorsun?" diyerek tepkilerini dile getirir.

Ayriyeten Ögretmenleriyle şiir, edebiyat üzerinde tartışmalara girer, yeni gelen edebiyat dergilerini okurlar. Okulun, İsmail Gençtürk, Mehmet Aydinç, Murat Ali Kiremitçi, Ahmet Telli, gibi "komünist" olarak suçlanan öğrencileri vardır.

Tiyatro Kolu'nda çalışan ve temsillerde rol alan Ahmet Telli'nin bazı dergilerde şiirleri yayınlanmıştır. Arkadaşlarıyla, "Kırk Göz" isimli bir dergi yayınlamıştır. Bu faaliyetleri nedeniyle birçok kez Disiplin Kurulunca cezalandırılmıştır. Okul içinde tanınmaktadır.

Bir gün, Ahmet Telli, kütüphanede kitap okurken, birisi yanına gelir ve,
"Abi, ben de birşeyler yazıyorum. Şunlara bakar mısın?" der.
Tanışırlar. Çocuğun ismi İbrahim Kaypakkaya'dır. Bir roman yazdığını söylemektedir. Yüz sayfa kadar olan el yazısıyla yazılmış roman taslağını alıp okuyan Ahmet Telli, sadece şu cümleyi hatırlamaktadır:

"Meçhul bir sokakta, meçhul iki kişi, bir meçhule doğru gidiyorlardı."

Ahmet Telli ile İbrahim Kaypakkaya, zaman zaman biraraya gelir edebiyat üzerine sohbet ederler.

Diger yandan Kaypakkaya`nin calmis oldugu Mandolin, kemaninin sesi tüm okulda yankılanır.

İbrahim Kaypakkaya'nın, savunma amacıyla notlar yazdığı defterinde üç tane şiir bulunmaktadır.

"Devrim için her zaman ölecekler bulunur" başlıklı şiiri şöyledir:
"...gider,...gider, nice koçyiğitlcr gider
Senin de içinde bir oğulun varsa çok değildir,
Ey mavi gök! Ey yağız yer bilesin ki,
Yüreğimiz kabına sığmamakta
Örsle çekiç arasında yoğrulduk
Hıncımız derya gibi kabarmakta."

İbrahim'in, "Ölen Yoldaşlar İçin" başlıklı şiiri ise şöyledir:

"Siz ki canınız verdiniz halkımız için! Siz ki her şeyinizi verdiniz ....lar uğruna Göğümüzde onurla dalgalanan Kızıl bayrağa siz ki al rengini verdiniz Ölmez halk için toprağa düşenler Siz ki ölmezliğe erdiniz Ey yüce oğulları halkımızın Gururla ve ....la dinlenin şimdi Kavganızı sürdürüyor yoldaşlarınız."

İbrahim'in defterdeki son dörtlüğü ise şöyledir:

"Demiri de kömürü de sökeriz amman Buğdayı da pirinci de ekeriz amman Faşizme kan damlayan kılıcız Bir gün gelir kinimizi dökeriz amman!."



Ibrahimin Asklari

Melek Ulagay'ı Türk Solu bürosundan tanırdı. Aydın kafalı, güzel bir kadındı. Hepimiz yakından tanırdık. İbo, Melek'e aşk ilanını Kürecik'te yaptı. Melek reddetti. Çünkü, o zamanlar Bora'yla ilişkisi vardı ama İbo'ya da eğilimi vardı. İbo, Melek'in Bora'yla ilişkisini bilmiyordu. Bora evliydi ve bir çocuğu vardı. İbo, Siverek'e geldi, 'Melek'e aşk ilan ettim, gülümsedi, Bora'yla ilişkisini gerekçe göstererek kibarca reddetti', dedi.

İbo, üç kadına ilgi duydu: Melek'e, Meral Yakar'a ve Emine Özdoğan'a. İlk ikisinden sonuç alamadı. İlk ikisi bilinçli, bilgili ve oldukça dürüst ve inançlı kadınlardı. Sonuncusu genç, saf, özverili ve cesurdu. Bir keresinde evini bastılar ve Emine'-yi tutuklayıp götürdü askerler. Sonra delil yetersizliğinden ser¬best bıraktılar. Sorgulama anında örnek bir tavır gösterdi (1971) Diyarbakır'da.
Bu tavır, İbo'nun oldukça hoşuna gitti. Onun direnmesinden hayranlıkla sözediyordu İbo. Emine'yi Dersim dağlarına getirmeye kalkıştı, engel oldum. Grubumuzda hiç kadın yoktu. Bir tane olsaydı engel olmazdım. Hele yanıbaşımda, dağda bir sevgilim olsaydı hiç engel olmazdım. Emine'nin küçük kız kardeşi Handan'ı da ben merak ediyordum, ama Öğretmen Okulu'nda olduğu için gittiğimde göremiyordum hiç."

"Emine Özdoğan ile evlenmeyi düşündüğünü", bazı arkadaşlarına söyleyen İbo, ayaklarındaki yün çorapları göstererek, Bak bu çorabı o ördü bana", diyerek, sevgisini dile getirir.

Emine Özdoğan, daha sonra, bir başkasıyla evlenerek, İstanbul'a yerleşir.

İbrahim Kaypakkaya'nın kendisine evlenme teklifi yapıp yapmadığı konusuna Melek Ulagay, "Çok özel bir konu. Bu konuda birşey söylemek istemiyorum." şeklinde cevap verdi. İbo, Melek Ulagay ile Bora Gözen'in ilişkisini öğrendikten sonra ilişkinin biçimini bazı yerlerde eleştirir.

İbrahim Kaypakkaya'nın duygusal da olsa karşı cinsle olan yakınlığı Hasanoğlan Öğretmen Okulu'na kadar uzanmaktadır. Hasanoğlan Öğretmen Okulu'nda kız-erkek karışık eğitim-öğretim görmektedir. Gelişme çağında olan gençler arasında zaman zaman duygusal yakınlaşmalarda yaşanır. İbrahim'in Meral isimli bir kızla yakın arkadaşlığı vardır. Kara kaşlı, iri kara gözlü bir kız olan Meral, bir keresinde İbrahim'i teyzesinin yanına götürür ve tanıştırır.

İbrahim'in köyde babasının amcasının kızı Naciye Hanımın kızı Mediha ile yakın arkadaşlığı da vardır. İki genç, birbirini beğenmekte ve hoşlanmaktadır. Fakat, İbrahim, İstanbul'a geldikten sonra, bu ilişki kendiliğinden sona erer. Mediha, bir başkasıyla evlenir.




Sonuç

Komünist önder Kaypakkaya 68 gencliginin diger önderleri yani Denizler ve Mahirler kadar gençti ve 68 gençlik hareketi içinden çıkmıştı. Dahası, işkencede öldürüldü. Bununla birlikte, kimse bugün İbrahim Kaypakkaya'yı bir gençlik lideri veya "gözaltında kaybolan ilk kurban" olarak anmaya cüret edememektedir. Hem Kaypakkaya'nın tutumu buna izin vermemektedir; hem de Kaypakkaya'nın sahip çıkılabilecek bir kişisel mirası yoktur; Kaypakkaya'nın asıl mirası TKP/ML'dir. Böyle olduğu için, Deniz Gezmiş etrafında uysal bir efsane yaratmak isteyenler Kaypakkaya etrafında bir susuş kumkuması yaratmaktadırlar.

Kaypakkaya sorgu tutanağına geçen son sözlerinde şöyle demişti:

"Esasen biz komünist devrimciler, prensip olarak siyasi kanaatlerimizi ve görüşlerimizi hiçbir yerde gizlemeyiz. Ancak örgütsel faaliyetlerimizi örgüt içinde bizimle beraber çalışan arkadaşlarımızı ve örgüt içinde olmayıp da bize yardımcı olan şahıs ve grupları açıklamayız... Ben buraya kadar anlattıklarımı samimiyetle inandığım marksist-leninist düşünce uğruna yaptım; ve sonuçtan asla pişman değilim. Ben bu uğurda her türlü neticeyi göze alarak ve can bedeli bir mücadeleyi öngörerek çalıştım ve neticede yakalandım. Asla pişman değilim. Bir gün sizin elinizden kurtulursam yine aynı şekilde çalışacağım." Komünist önder Kurtulamadı; ama onun açtığı yoldan binlerce Komünist ve devrimci yetişti ve bu topraklarda önceden yer etmiş bulunan uzlaşmacı inkarci, Sovenist geleneğin kırılmasında önemli bir damar oluşturdu onun görüsleri. Kisacasi Bugün Kaypakkaya`nin sarsilmaz ve dogru tezlerinin hayat hakki bulmasi ve Kaypakkaya`nin düsüncleri ve Partisinin var olmasi, kimsenin Kaypakkaya'yı uysal bir gençlik lideri gibi göstermeye cesaret etmesinde en büyük engeldir.

Çoğu devrimci militan için, genellikle Kaypakkaya'nın sorgudaki tutumu akla gelirki buda bilincli bir carpitmadir bir yaniyla. Kuşkusuz yakın tarihte düşman karşısında "ser verip sır vermeme" geleneğinin yaşatılmasında Komünist İbrahim Kaypakkaya'nın bu baş eğmez tutumunun özel bir yeri vardır. Özellikle de bu geleneğin takipçilerinde ve TKP/ML militanlari ve daha bir cok Devrimci yapi millitanlarinda etkili bir miras birakmistir. Bugün pek çok eski devrimci, yeni-liberal, Denizleri, Mahirleri anarken kendi konumlarıyla özdeşleştirmektedir. "Yaşasaydı o da bizim gibi düşünürdü" türünden spekülasyonlar yaparken fazla bir zorlukla karşılaşmıyorlar. Ama hiç bir liberalin, aynı sözleri İbrahim Kaypakkaya için söylediğine rastlanmamıştır.

Bununla birlikte İbrahim Kaypakkaya’yı sadece bu «ser verip sır vermeme» tutumuyla anmakla yetinmek ona karşı haksızlık ve bilincli bir carpitma olur ve ondan asıl öğrenilmesi gerekenleri gölgeye düşürür. Zira o günden bugüne en az onun kadar onurlu bir direniş gösteren nice devrimci ve Komünist filizlenmiş ve yitirilmiştir.

İbrahim Kaypakkaya’nın asıl öne çıkarılması ve anılması gereken yönü burada aranmamalıdır. Kaypakkaya o zamanlar herkesin esiri olduğu resmi ideolojik söyleme ve sol hareketin politik çizgisine sert ve keskin eleştiriler getirişiyle ayırt edilmelidir.
İbrahim Kaypakkaya'yı çağdaşlarından ayıran en önemli ve keskin çizgi, onun Kemalizm ve Kürt Ulusal Sorunu konusundaki çıkışı ve bu konuda 1920'lerden 70’lere kadarki tüm sol geleneğe yönelttiği eleştiridir.

Kisaca da olsa bu farkliklara deginmeli ve bu acik farkligi gözler önüne sermeliyiz.

O dönemde Türkiye solu içinde, Kürtlerin bir ulus olduğu bile genel bir kabul görmemekte idi. Daha çok bir "Doğu sorunu"ndan bahsedilmekteydi. Bu koşullarda, Kaypakkaya ulusların kendi kaderini tayin hakkını Türkiye’deki Kürtler için geçerli bir hak olarak ve ayrı bir devlet kurma hakkı olarak yüksek sesle dile getirmekle ayırt edilmelidir. Ama o zaman Kürt sorununu önemseyen ve öne çıkaranların ezici çoğunluğu TİP içerisinde kalırken Kaypakkaya TİP’in reformist çizgisinden kopan Dev-Genç içinden sıyrılmıştır. Bu küçük bir ayrıntı değildir. Buna karşılık, o dönem TİP’te kalanların ezici çoğunluğu da dahil olmak üzere, sosyalistlerin ve devrimcilerin çoğunluğu ikinci bir ulusal kurtuluş savaşından bahsetmekteydi. Hatta Mustafa Kemal'in ordusundan ilerici bir darbe beklentisi içinde olanlar da az değildi. Hatta bu beklenti en çok Kaypakkaya’nın da içinde yer aldığı Dev-Genç ve TIIKP hareketinde yaygındı. İşte bu koşullarda, «Kemalizm kurtuluş savaşının içindeyken emperyalizm ve feodalizm ile uzlaşmaya ve karşı devrimciliği temsil etmeye başlamıştır. Halka ve komünistlere alçakça düşmanlık gütmüş ve onlardan gelen her hareketi gaddarca ezmiştir» diyen Kaypakkaya'nın Dev-Genç kopuşu içinde yer alması önemli ve anlamlıdır.

Öte yandan Kaypakkaya’nın altı çizilmesi gereken önemli bir yönü de de TİP / Dev-Genç / Aydınlık’tan koparken Mustafa Suphi’lerin TKP’si ile süreklilik kurma arayışıdır. Kaypakkaya kopuşunu adıyla sanıyla bir komünist parti ile taçlandırmak gereğini öne çıkarması bakımından da önem taşır. İleri doğru atılırken, bu topraklardaki komünist mirasa sahip çıkarak hareket etmiştir. Doğrusu Dev-Genç içinden çıkıp, TKP’ye yönelenler adlarıyla sanlarıyla çok bilinmeseler de az değildir. Ama Kaypakkaya TKP’ye yönelirken Mustafa Suphilerin TKP’si ile onlardan sonraki TKP’yi ayırt etmiştir. Şefik Hüsnü’den itibaren TKP mirasını reddetmiştir. Bu aynı zamanda onun Kemalizme ve Kürt sorununa ilişkin tutumuyla da uyumlu ve önemli bir ayrımdır. Bunlar daha çok TKP’nin mirasını Mustafa Suphi sonrasındaki oportünist çizgisi üzerinden devralanlardır. Kaldı ki, Kaypakkayanın içinden çıktığı PDA hareketi de hem de en ısrarlı Şefik Hüsnü takipçisi bir çizgiyi temsil etmekteydi.

Kaypakkaya buradan kopmuştur. Koparken de kurulması gereken partinin nasıl bir isim taşıması gerektiğini içinden çıktığı hareketin adını da eleştirerek belirlemiştir:

"Biz işçi sınıfı hareketiyiz, onun öncü müfrezesiyiz. Köylü hareketi asla değil. Ülkemizin bugünkü somut şartları bize köylülükle ilgili görevler yüklüyor. Ama bu geçicidir, bizi asıl görevimize yaklaştıran geçici bir adımdır. Köylülük kitle olarak, bir bütün olarak ‘üretim araçlarının özel mülkiyeti alanında’ bulunmaktadır. Kapitalist toplumun temelinin muhafazasından yanadır. Köylülük modern sanayi karşısında dağılan ve yok olmaya doğru giden bir sınıftır. Oysa proletarya, mülkiyetle bütün bağlarını koparmıştır. Modern sanayiin özel ürünü ve asil ürünüdür... Bu nitelikleri dolayısıyla da, toplumun bütün emekçi kesimlerinin, bu düzenden acı çeken insanlığın tümünün kurtuluşunu, tarih işçi sınıfının omuzlarına yüklemiştir. İşte biz, bu sınıfın öncü müfrezesiyiz ve bu yüzdendir ki, partimizin önüne bir de köylü sıfatının eklenmesi bilimsel olarak yanlıştır."

Kurulmasına önderlik edeceği ve bayrağı altında öleceği partinin adı TKP/ML olacaktır.

Bir başka açıdan, şöyle açıklanmalıdır; Kaypakkaya Denizler ve Mahirler gibi, TİP ve Aydınlık oportünizminden, Mihri Belli’nin MDD çizgisinden kopmuştur. Ama THKO ve THKP’nin Kemalizm konusundaki yanılsamalarından da kopmuş ve onların Kemalizim ve Kürt sorunu konusundaki eksiklerini aşmıştır; örgütlenme ve sahip çıkılacak gelenek bakımından da onların ilerisinde bir ufka bakmıştır. Ama esas olarak devrim stratejisi bakımından gerekli kopuşu yapmistir.

Kuşkusuz 71 devrimci kopuşunun diğer öncüleri gibi Kaypakkaya’nın da çok kısa zamanda büyük adımlarla ileri çıktığı ve bu yürüyüşün çok erken kesildiğini saptamak gerekir. Bununla birlikte Kaypakkaya bu kopuşun doruk ve dogru noktasını temsil etmektedir. En sona kalması aynı zamanda 71 devrimci kopuşunun yönünü ona bakarak saptamak gerektiğine işaret eder.

Kaypakkaya'nın 71 devrimci hareketi içinde komünist çizgiyi temsil ettiği tartışmasızdır. Bunu da doğal karşılamak gerekiyor. THKO zaten genelde teoriye, özelde Marksizm'e özel bir ilgi duymuyordu, THKP ise üçüncü bunalım dönemi tespitiyle, Marks ve Lenin'in görüşlerini zaten günümüzde geçerli görmüyordu.

İbrahim Kaypakkaya geleneğinin 71 devrimci çıkışındaki özel yeri, bugün 71 geleneğinin takipçisi olan hareketlerin konumuna bakıldığında da görülebilir. Deniz Gezmiş babasına yazdığı son mektubunda kendisini Kemalist düşünceyle yetiştirdiği için ona teşekkür edip, kendini "ikinci kurtuluş savaşçısı" olarak tanımlıyorken; reformisti ve devrimcisiyle tüm Türk solu Kemalizme bulaşık haldeyken Kaypakkaya Kemalizmi karşısına almaktaydı. Kürtleri komşu bir ülkenin insanları gibi ele alanların çoğunluk oluşturduğu dönemde, Kürt sorununa parmak basma gereğini vurguladı. Devrimciliğin "Atatürk devrimciliği" ve ulusal kurtuluşçuluk olarak ele alındığı koşullarda Kaypakkaya kendisine komünist devrimci sıfatını yakıştırdı.

Kaypakkaya yoldasin devamcisi olan bizler Kaypakkayanin düsünceleri isiginda bu güzel düsünceler dogrultusunda gelecege Başı dik gururla ve cesurca bakıyoruz. Emperyalsitler ve yerli usaklari ise korkuyla kacinilmaz sonu beklemektedir ve olacak kacinilmaz sona engel olamiyacaklardir….





Not: Bu yazida emegi gecen Barikat ve Afsun Yoldaslara tesekür ederiz


Hiç yorum yok: