31 Ağustos 2007 Cuma

Dersim Şehitlerinin Ardından - M.CAN YÜCE

Devrim sehitlerinin ardindan yazi yazmak gerçekten zordur. Yazinin basindan sonuna kadar birlikte yasanilan anilar bir film seridi gibi belekte canlanir, geçmisin derinliklerinde kalmis anilar yeniden yasanir, büyük bir aciyla, yürek sizisiyla…
ImageTürk devletinin Dersim’de gerçeklestirdigi kanli operasyonu, TV ekranlarinda siradan bir haber verilir gibi sunulurken duyduk. Basta sehit düsenlerin adlari verilmedi. Sadece öldürülenlerin içinde “üst düzey yöneticilerin” de oldugu belirtildi. Genelde kaniksanan bu tür haberlerin etkisi sinirli ve genel ölçüler düzeyinde kaldi. Ancak operasyonun ayrintilari açiga çikinca yürek acimiz büyüdü, derinlesti… Içlerinde yakindan tanidigimiz, ortak eylemlerde bulundugumuz, birlikte zindanin karanliklarinda güzel anilar yasadigimiz arkadaslar vardi. Cafer CANGÖZ ve Aydin HANBAYAT arkadaslari Diyarbakir zindaninda taniyorum. Cafer ile daha yakindan bir iliskimiz oldu, ancak Aydin arkadas daha sonra geldigi için iliskimiz çok sinirli kaldi.

1984 Ocak Direnisinde Cafer de ölüm orucundaydi. Sonra 35. Kogusta ortak bir komündeydik, ortak bir tünel çalismamiz vardi. Birlikte tünelin içinde “çikis vaziyetine” yattik. Tünelin agzi nöbetçi kulesinin önünde çikinca büyük bir öfkeyle kogusa döndük. Bir sonraki hafta yeniden çikisi denedik, bu kez Caferlerin olanaklarini kullanacaktik. Ancak bir kez daha sansimiz yaver gitmedi. Yagan yagmurlardan dolayi tünelin agzi çöktü. Bu haberi Mustafa GEZGÖR arkadasimiz getirdiginde birlikte üzüldük, sansizligimiza lanetler okuduk! Ama yilmadik, tünel çalismasini sürdürdük.Bu tünel bir yil sonra açiga çikabildi. Cafer polisteki direnisiyle taninmisti, ama O, sadece polisteki boyun egmez tavriyla degil, bütün yasamiyla, yasaminin her asamasinda direnisçiydi, devrimci direnisi kendisi için bir yasam biçimine dönüstürmüstü.

Diyarbakir zindaninda, 35. Kogusta Cafer ile sayisiz politik görüsmemiz, dostça paylasimimiz, ortak karar zeminlerinde görüs birligimiz olduk. 35. Kogusta PKK ve TKP-ML TIKKO tutsaklari uzun süre ayni komünü paylastilar, devrimci dayanisma ve ortak yasamin en güzel örneklerini sergilediler… Aslinda devrimciligin en güzel yasam ve kültürel degerleri o zor zeminlerde yaratildi. Bunda Cafer gibi devrimcilerin hatiri sayilir bir payi vardir. Kimi zaman bizim ile TKP-ML’li arkadaslar arasinda kimi sorunlar da çikiyordu, ama Cafer bunlarin çözümünde hep önemli bir rol oynardi. Son derece sevecen bir üslubu, alçakgönüllü, cana yakin ve dostça yaklasimlari, her zaman sorumlu bir durusu, saygin bir kisiligi vardi. O zamanlar hepimiz, devrimci romantizmin en güzel örneklerini yasiyorduk, “politikada amatör”dük, bu anlamda da devrimci olmak, direnisçi olmak, “ortak yasami” sürdürmede en temel ölçüydü. Bu anlamda çogu kez “farkli gruplarda” oldugumuz bile aklimiza gelmezdi. Farkli örgüt zeminleri, farkli ideolojik çizgiler birer gerçekti ve ortak ideallere yürümede birer formdu, zorunluluklardi. Ama bunlar dostluklar, güzel yoldasliklar ve arkadasliklar önünde engel degildi. Zindanin dar ve bogucu gerçekligi bunda belki etkileyici bir olguydu, ama kesinlikle belirleyici degildi. Ayni zindanda baska gruplardan arkadaslarla Caferler ile yakaladigimiz ve yasadigimiz sicak dostlugu yasamadik. Öncelikle bunda direnis karsisindaki duruslarin farkliligi belirleyici bir etkendi, somut kisilik farkliliklari da bunun temel nedeni oluyordu. Ama Caferler ile direnisler karsisindaki durusumuzun hemen hemen ayni olusu, direnis süreçlerinde yasanan sicak ve samimi yaklasimlar unutulmaz dostluklarin gerçeklesmesine yol açti. Bu zor günler ve zeminler, ayni zamanda hepimizin belleklerinde ve ruhlarinda güzel ve kalici dostluklarin, degerlerin, ortak anilarin olustugu günler ve zeminler olmustur. Bundan dolayidir ki, Caferlerin sehit düsüsü en yakin arkadasimin, en yakin sevdiklerimin yitirilisi kadar büyük aci vermistir, vermeye devam ediyor…

Caferler, samimi ve tutarli devrimcilerdi. Onlar, amaçlarina, ideallerine, yani devrim ve sosyalizm davasina her zeminde ve her zaman yürekten bagliydilar; yasamlari, yasamlarinin her ayrintisi bunun somut ve tartismasiz kanitidir! Ideolojik çizgileri, izledikleri yöntem ve araçlar hakkinda söyleyebileceklerimiz ne olursa olsun, hiçbir sey bu gerçekligi degistirmez. Özellikle ‘90’lardan bu yana devrim ve sosyalizm davasindan kaçisin moda haline geldigi, neo-liberalizmin, reformizmin “yükselen deger” haline geldigi bu zamanlarda, samimi ve tutarli devrimci olmak, devrim ve sosyalizm çizgisinde israr etmek; devrimci kimligin, devrimci kalmanin ve devrimci olarak yasamanin en temel ölçütüdür!

Iste Caferler, bu ölçünün canli ve yasayan örnekleridir! Diger degerlerin ve anilarin disinda bize, biz devrimcilere biraktiklari en büyük miras, en büyük deger budur!

Okan ve Berna ÜNSAL arkadaslari Çanakkale zindaninda tanidim. Ortak birçok animiz, güzel ve acili günlerimiz oldu. Devrimci etkinliklerin disinda futbol turnuvalarimiz, ideolojik-teorik ve politik tartismalarimiz, paylasimlarimiz oldu. Okan’in ortak türkü söylemelerimize saziyla eslik etmesi ayri bir güzellikti. Hele “Kozanoglu” türküsünde yasadigimiz ortak heyecan hala belleklerimizde capcanlidir!

Bizi bir araya getiren, unutulmaz dostluklarin yasanmasina neden olan neydi? Kuskusuz samimi ve tutarli devrimcilerdik, bizi bir araya getiren temel neden buydu; parti veya grup farki bunun önünde engel degildi… Zindanlarda devrimcilerin yan yana durmalari, ilkesel oldugu kadar yakici zorunluluklardan da kaynaklaniyordu. Bu zorunluluklar tetikleyicidir, dürtücüdür, ama devrimci direnisçilik, samimi ve tutarli devrimcilik bunun belirleyici zeminidir! Öyle olmasaydi herkesle benzer dostluklar yasanabilirdi, ama gerçeklikte yasanmadigini herkes bilmektedir.

Okanlar, Imrali ihanetine tavir almamizi net bir biçimde desteklemis, bunu kendi basinlarinda yazilarimiza yer vererek açikça göstermislerdir. Burada önemli olan sembolik bir tutum degil, ilkeli, tutarli ve samimi durustur! Okanlar bunu gösterdiler…

Sonra 2000 yilinin ölüm oruçlari oldu… Caferleri, Okanlari, Bernalari, Cemal Keserleri bu eylemlerde görüyoruz… Tahliyeler, onlari rehavete degil, yeni zeminlerde mücadele bayragini daha da yükseltmeye götürdü… Elbette mücadele biçimleri, yöntemleri, bunun taktikleri hakkinda çok söz söylenebilir. Yeri ve zamani geldiginde biz de kendi cephemizde bunlari söyleriz, bunu, bu samimi, tutarli ve direnisçi devrimci arkadaslarimizin anisina bagliligin bir geregi sayariz. Ancak bugün alti çizilmesi gereken nokta, davaya baglilik, devrimci ve sosyalist kimlikte gösterilen israr, bunun da samimi ve tutarli bir çizgi olarak bu arkadaslar tarafindan sürdürülmüs olmasidir! Bunun ölümüne kanitlanmasidir, hem de bütün yasamlari boyunca…

Kuskusuz, “ömrünü devrimci mücadeleye adamis, birçok sinavda alinlarinin akiyla çikmis, polis sorgularinda ve zindan direnislerinde direnmis, sayisiz kez ölümün sinirindan dönmüs ve her defasinda inandiklari çizgi dogrultusunda yeniden mücadele bayragini yükseltmis, önemli bir birikim ve deneyime sahip devrimcilerin katledilmis olmasi, Türkiye ve Kürdistan devrimci mücadeleleri açisindan çok büyük bir kayiptir!” (SOSYALIST-SORESGER Bildirisinden)
Acimiz gerçekten çok büyük, yüregimiz aciyor… Bu, daha fazla mücadele, daha dogru ve sonuç alici yöntemlerle devrimci mücadeleye yüklenmek anlamina geliyor, onu tetikleyen bir etken oluyor…
Caferler, Aydinlar, Okanlar, Bernalar ve diger devrim sehitleri, diger sehitlerimiz gibi yolumuzu aydinlatan birer mesaledirler… Samimi, tutarli ve ilkeli devrimcilikleri her zaman mücadele ve yasam bayragimiz olacaktir!
Güzel dostlarim, devrimci yoldaslarim siz rahat uyuyun!
Topraklarimiz her zaman büyük devrimciler dogurmaya gebedir!
Onurla tasidiginiz bayraklariniz ve silahlariniz “elden ele” tasinacaktir, devrim ve sosyalizmin zaferine kadar!

Hiç yorum yok: