19 Ağustos 2007 Pazar

Kızıldere

Mahir Çayan, Türkiye Halk Kurtuluş Partisi ve Cephesi (THKP-C) 'nin kurucusudur. Mahir Çayan, 14 Ağustos 1945'de Samsun'da doğdu. Babası devlet memuruydu. İlköğretimine Üsküdar'da Halil Güçlü İlkokulu'nda başladı ve Paşakapısı İlkokulu'nda tamamladı. Ortaokul ve liseyi Haydarpaşa Lisesi'nde tamamlayan Mahir Çayan, 1963'te İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ne girdi. Ancak burada bir yıl öğrenim gördükten sonra Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi'ne kaydoldu.
Bu arada Türkiye İsçi Partisi (TİP) 'ne ve Fikir Kulüpleri Federasyonu (FKF) 'na bağlı SBF Fikir Kulübü'ne de giren Çayan, 1965'de bu örgütün başkanlığını yaptı. 1967'de kısa bir süre için Fransa'ya gitti. 1968'de İzmir'de 6.Filo'yu protesto gösterilerinde gözaltına alındı, sonra serbest bırakıldı. Bu yıllarda TİP ve FKF içinde başlayan tartışmalarda Milli Demokratik Devrim (MDD) görüşünü benimsedi. SBF içindeki etkinliğinde bu görüş doğrultusunda davrandı. Yusuf Küpeli'nin FKF genel başkanı olduğu bu dönemde, gerek SBF'de gerekse Ankara'daki devrimci mücadele içinde aktif olan Çayan, TİP adına Zonguldak'da ve Karadeniz Ereğlisi'nde çalışmalarda bulundu. Bu gezide Sadun Aren ile TİP Senatörü Fatma İsmen'in tutumunu eleştirdi. Bu konudaki görüşlerini 'Aren Oportunizminin Niteliği' adı altında Türk Solu adlı dergide yayınladı. Bu arada Milli Demokratik Devrim doğrultusunda ideolojik çalışmalarını yoğunlaştıran Mahir Çayan, Emek dergisinde Kenan Somer'in 'Devlet Devrim ve Lenin' ve 'Devrim Nasıl Tanımlanmalı' başlıklı yazılarına Türk Solu'nda 'Revizyonizmin Keskin Kokusu' adlı iki yazıyla cevap verdi.
9-10 Ekim 1969'da Ankara'da yapılan ve Türkiye Devrimci Gençlik Federasyonu (Dev-Genç) adını alan FKF kurultayında yapmış olduğu uzun konuşmayla dikkati çekti. Bu dönemde Yusuf Küpeli ve Münir Aktolga ile davranan Mahir Çayan, 1970'de Gülten Savasçi ile evlendi. 17-18 Ekim 1970'te divan başkanlığını Yusuf Küpeli'nin yaptığı son Dev-Genç genel kurulunda da önemli bir konuşma yaptı. Bu konuşmada Mihri Belli ile olan ayrılıkların üstüne giden Çayan, MDD stratejisinin bir savaş stratejisi olduğunu ve bunun bir savaş örgütü yani bir parti ile gerçekleşebileceğini savundu.
Bundan sonra 29-30 Ekim 1971'de Ankara'da TİP Genel Kurulu toplandığı sırada, bu kongreye katılmamış MDD görüşünü benimseyen delegelerle ve delege olmayan isçi ve ögrencilerle birlikte düzenlenen 'Proleter Devrimcilerin Sohbet Toplantısı'ndan sonra Mihri Belli ve grubu ile olan anlaşmazlık kopma noktasına geldi. Mahir Çayan, Yusuf Küpeli, Ertuğrul Kürkçü ve Münir Ramazan Aktolga imzasıyla yayınlanan 'Aydınlık Sosyalist Dergi'ye Açık Mektup' ise bu süreci noktaladı. Bu sırada birlikte hareket ettiği arkadaşlarıyla birlikte Türkiye Halk Kurtulus Partisi (THKP) 'nin kuruluş çalışmalarını da yürüten Mahir Çayan, örgütün genel komitesi tarafindan Yusuf Küpeli, Münir Ramazan Aktolga ile birlikte Merkez Komitesi'ne getirildi. Komite içinde yapılan görev bölüşümü sonucunda, THKP'nin siyasal ve ideolojik görüşlerinin biçimlenmesinden sorumlu oldu.
Tarih 30 Kasım 1971’i gösterdiğinde... Mahir Çayan, Cihan Alptekin, Ziya Yılmaz, Ömer Ayna ve Ulaş Bardakçı, Maltepe Askeri Cezaevinden kaçmak için on beş metrelik bir tünel yetmişti.

Tarih 12 Mart... Kasım 71’den sonra ilk tüneli Ankara Kapalı Cezaevi 8. Koğuşta kazdıkları tünelle “Devrimci Gençlik Dergisi”nde çıkan yazılarından dolayı cezaevinde bulunan Taner Akçam, Zeki Şerit, Sadi Güven, Rıza Selman, yankesicilikten tutuklu Muzaffer Erbaş, gasp suçlusu Zeki Özer’in de içlerinde olduğu Dev Yol, TİKKO ve THKO’lulardı. Bu grubun arkalarında, duvara yazdıkları “O duvar / o duvarınız / vız gelir bize vız!” dizeleriydi. Bu bununla bitmiyordu. Gelenek devam ediyordu.

Şimdi bu tarihin asıl devamından 72’den: Kızıldere’den söz edeceğim size.

30 Mart 1972’de Tokat’ın Niksar ilçesine bağlı Kızıldere köyünde THKP-C’li Mahir Çayan, Hüdai Arıkan, Ahmet Atasoy, Ertan Saruhan, Saffet Alp, Sinan Kazım Özüdoğru, Sabahattin Kurt, Nihat Yılmaz, THKO'lu Ömer Ayna ve Cihan Alptekin kolluk güçleriyle girdikleri çatışmada şehit düştüler. Ertuğrul Kürkçü ise sağ yakalandı. Kızıldere genç insanlara mezar olmasından öte 12 Mart döneminin silahlı eylemlerinin sonu, devrimci mücadelenin yenilgisi anlamına geliyordu. Kimilerince bir sondu Kızıldere ancak 70'li yıllarda devrimci mücadelenin simgesi haline gelmesiyle bir başka başlangıcı ifade ediyordu. “Kızıldere son değil, savaş sürecek!” sloganı THKP-C kökenli hareketlerin kendi iç tartışmalarına atfen kullanılıyordu ama Kızıldere'nin direniş ruhu, gösterdiği devrimci atılım kitleler arasında dalga dalga yayılıyordu.

Kızıldere ne unutuldu, ne de son buldu. Devrimciler Kızıldere’den sonra defalarca kuşatılıp katledildiler. Aynı direniş, aynı cesaret her defasında ortaya kondu. Çünkü Kızıldere yalnızca bir kahramanlık destanı değildi. Anadolu’nun bir başkaldırısıydı, bu topraklarda filizlenen bir devrimcilik, bir boyun eğmemeydi. Ve bütün bunların ilkiydi. O yüzden hiç unutulmadı. Orada ölümün arifesinde atılan sloganlar dudaktan dudağa, kalpten kalbe yayıldı.

Onlar, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idamını engellemek, 12 Mart günlerinde direnişi kırsal alana taşımak için gitmişlerdi Kızıldere’ye. Yanlarında üç İngiliz teknisyen vardı. Deniz’lere karşılık kaçırmışlardı üç teknisyeni. Bir sabah vakti kuşatıldıklarında artık her şey bitmişti. Kaçmak mümkün değildi. Yüzlerce asker ve polis kuşatmıştı evi. İki yol vardı önlerinde ya teslim olacaklardı ya da direnip öleceklerdi. Yirmi ile yirmi iki yaşlarında 11 genç ikinci yolu seçti. Direnip öleceklerdi. Marş söylemeye başladılar. “Gün Doğdu” marşını söylediler bir de “Karayılan” türküsünü. Askeri güçlerin görüşme isteğine olumsuz yanıt verdiler. Aralarında birkaç kişi çatıda bulunduğu anda ateş başladı. İlk Mahir Çayan vuruldu. Karşılıklı çatışma başladı. Ölüm kusan silahların sesi duyuldu yalnızca. Ağır silahlarla ev yerle bir edildi. Mahir ve yoldaşları kanlarının son damlasına kadar savaşarak kök saldılar Anadolu topraklarına.

Kızıldere Şehitlerini unutmadık, unutturmayacağız!
Onlara verilmiş devrim sözümüz var!

Hiç yorum yok: