22 Ağustos 2007 Çarşamba

1 Mayıslar Ve Türkiye

Dünya işçi sınıfının birlik-dayanışma ve mücadele günü Türkiye ve … ‘da her zaman yasaktı. Hakim sınıflar zaman zaman "kır bayramı" yaptılarsa da bu da sökmeyince kan ve barutla işçi yürüyüşlerini bastırdılar. Tüm baskılara karşın 1 Mayıs'lar bizde de yaşandı.

1906'da ilk 1 Mayıs kutlamaları yapıldı. Değişik uluslardan işçilerin ilk birlikte kutlaması olması açısından bu kutlama çok önemliydi. 1909-10-11 1 Mayıs'larında İstanbul, Üsküp ve Selanik'te 1 Mayıs İşçi Bayramı kutlandı. 1922 ve 1923'de ilk kez 1 Mayıs gerçek anlamı ve içeriğiyle kutlandı. İstanbul-Ankara-Adapazarı, Mersin ve İzmir'de emperyalist işgalcilere ve yerli uşak burjuvaziye karşı mücadeleye dönüştürüldü. 1924'de 8 saatlik çalışma günü şiarıyla çeşitli şehir ve işyerleri işçileri, 1 Mayıs'I -işçi bayramını kutladılar. 1925'de 1 Mayıs'ı hedefinden saptırmak için Kemalistler bir yasa çıkararak "Bahar Bayramı" ilan ettiler. Bundan sonra Kemalizm her türlü baskı yöntemini uygulayarak, işçilerin işyeri ve yürüyüşlerine saldırarak 1 Mayıs'I yasaklamaya çalıştılar.

1960'lardan itibaren işçi sınıfının mücadelesinde önemli gelişmeler oldu. 1970'lerde daha da ileri boyutlara vardı. 15-16 Haziran işçi hareketinden sonra, işçi sınıfı "22 Temmuz Sahte İşçi Bayramı"nı bir tarafa atarak kendi bayramını talep etmeye başladı. 1976'da ilk büyük işçi yürüyüşü Taksim'de gerçekleşti. 1 yıl sonra yeniden işçiler Taksim'e yürüdüler. Bu kez DİSK önderlerinin ihaneti sonucu, Türk polisi bir provokasyon yaratarak 36 emekçiyi katlettiler. 77 katliamı 1 Mayıs'ın kutlanmasını engelleyemedi. 78'de 1 Mayıs'lar DİSK önderlerinin ve devletin engellemesine rağmen her yerde kutlandı. 79'da DİSK'in iktidardaki CHP iktidarı ile anlaşıp yürüyüş yapmasına rağmen, işçiler her yerde yine kutlamalarını yaptılar. 12 Eylül Cuntasının gelişiyle birlikte 1 Mayıs kutlamaları engellendi. Ama tamamen durdurulamadı. Her yıl yeni yeni gösteriler ve mücadele metotları gelişti. Burjuvazi olmadık çarelere başvurdu, ama nafile. İşçi sınıfının selini kimse durduramadı.

Bugün yeniden bir 1 Mayıs yaşıyoruz. Bugün artık susturulmuş, dağıtılmış cansız bir işçi sınıfı yoktur, ama Türkiye … işçi sınıfı kendi yaşantısıyla önemli dersler ve tecrübeler çıkarmıştır. Bugün örgütlenme-propaganda ve grev özgürlüğü için daha somut mücadele koşulları yaratılmıştır. İş kanunlarının, işsizliğin, sosyal farklılıkların giderek arttığı bir ortamda işçilerin susturulması, mücadelelerinin bastırılması biraz daha zorlaşmıştır.

Bugün Kürt ulusu ve ezilen milliyetler üzerinde yoğun bir asimilasyon ve soykırım uygulanıyor. Çeşitli uluslardan işçiler ve emekçiler arasına şovenist-ırkçı düşmanlıklar ekiliyor. Bir yandan Kafkas ve Balkanlarda ulusların yok edilmesini silah olarak kullanan Türk egemen sınıfları, öte yandan ülkemizde tüm milli azınlıkların haklarını yok ve inkar etmeye çalışıyor. İşçi sınıfının sarı-revizyonist sendikal önderlikleri de bunları görmemezlikten gelerek, enternasyonal dayanışma ruhunu ekmeyerek Türk şovenizmine hizmet ediyorlar.

Bugün işçi sınıfının görevi, 1 Mayıs'ları devrimci geleneğine uygun bir tarzda kutlamaktır. Görev emperyalizmin tüm gürültülerine rağmen işçi sınıfının iktidarı olan sosyalizmin propagandasını yapmaktır. Görev, tüm milliyetçi ve şoven düşüncelere karşı enternasyonal proletaryanın birliğini savunmaktır. Görev her türlü örgütlenme, propaganda ve eylem özgürlüğünün alınmasıdır. Görev, işyerlerinde sarı sendika ve patronun ajanlarını dıştalayacak olan grev ve mücadele komitelerini oluşturmaktır.

Sözümüzü Yılmaz Güney'den yapacağımız bir alıntıyla bitirelim.

"1 Mayıs, işçi sınıfının uluslararası birlik, dayanışma ve mücadele günüdür.

1 Mayıs, her türden dar burjuva milliyetçiliğine, oportünizme ve reformizme karşı proletarya hareketinin en anlamlı enternasyonal bayramıdır.

1 Mayıs, onu devrimci içeriğine uygun bir şekilde kutlamak için, ellerinde kızıl bayrakları ve gökleri inleten enternasyonal marşlarıyla işçilerin ücretli kölelik sistemi olan kapitalizme karşı mücadele kararlılıklarını ve yeni bir topluma duydukları özlemi haykırdıkları bir mücadele günü olmalıdır!…

1 Mayıs, bu ölüm-dirim kavgasını zaferle sonuçlandırmak… egemen sömürücü burjuvaziyi alaşağı etmek… ücretli kölelik zincirlerini parçalamak…insanın insan tarafından sömürülmesine, işkence ve zulüm altında inletilmesine son vermek…sınıf ayrıcalıklarını ve bizzat sınıfların kendilerini ortadan kaldırmak ve "HERKESTEN YETENEĞİNE GÖRE, HERKESE İHTİYACI KADAR" şiarının gerçekleşeceği komünist toplumu kurmak uğruna mücadeleyi hızlandırmak için bir çağrıdır. Aynı zamanda 1 Mayıs, devrimci mücadelenin dayattığı güncel görevlerimizi daha da bilinçli olarak kavramamız, onlara derinden sarılmamız, kendi hata ve zaaflarımızla hesaplaşmamız için bir çağrıdır.

Bugün, gerek ulusal ve gerekse uluslararası planda Marksist-Leninistlerin en önemli görevleri, burjuva düşüncesinin ve onun işçi sınıfı içindeki uzantısından başka bir şey olmayan oportünizmin her türüyle mücadele etmek, işçi sınıfının bilimsel sosyalizmin öğretileriyle donanmasını sağlamak, Marksizm-Leninizmin granit gibi sağlam ilkeleri üzerinde yükselen gerçek sınıf partilerini, proletarya devrimine önderlik edebilecek güçlü komünist partileri bütün yönleriyle inşa etmek, krizin etkisiyle daha büyük sayıda kavga alanlarına atılan sömürülen kitlelerin mücadelelerini, emperyalizme, artan emperyalist savaş tehlikesine ve bizzat kapitalist düzenin kendisine karşı yöneltmektir."
(1 Mayıs 1984'de MAYIS imzasıyla yayınlanan bildiriden - Siyasi Yazılar Sf. 185)

(*) Bu yazı daha önce Güney dergisinin yurtdışında çıkan bir sayısında yayınlanmıştı.

Hiç yorum yok: